MASALLARIN ÇOCUKLARA KATTIKLARI

Masalların Çocuklara Kattıkları

1) Masal nedir?

2) Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

3) Masallar ve çocuk gelişimine etkileri

MASAL NEDİR?

Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk hikâyelerine masal denir.

Çoğunlukla çocuklar istediği için ve uykuya daha rahat dalabilmeleri için anne ve babalar çocuklarına masallar anlatırlar. Çocuklarımıza anlattığımız bu masalların uyku getirmenin dışında o kadar çok faydası vardır ki aslında…

Masallar sayesinde çocuklarımıza yol göstermiş oluruz. Masal anlatarak her şeyden önce çocuğunuzla birlikte verimli vakit geçirmiş oluyorsunuz. Çalışan anne ve babalar için yatmadan önce çocuğuna masal anlatmak paha biçilemez bir birliktelik zamanıdır.

Masal anlatarak çocuğunuzun iyi bir dinleyici olmasını sağlayabilirsiniz. Dikkat problemi olan çocuklar masallarla, daha iyi bir dinleyici olabilirler.

Masal anlatarak çocuğunuzun kelime dağarcığına birçok kelime ekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun yaptığı hataları düzeltmek için ve vermek istediğiniz olumlu mesajları uygun bir dille anlatabilmek için, ona masallar anlatabilirsiniz.

Yalnızca var olan masalları değil aynı zamanda kendiniz de masallar üretebilirsiniz. Bu sayede günümüzde karşılaşabileceği tehlikeli durumlar karşısında nasıl davranması gerektiğini çocuğunuza benimsetebilirsiniz.

Çocuğunuza masal anlatırken zaman zaman duraksayarak masaldaki kahramanın ne yapması gerektiğini konuşabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun problem çözme becerisine katkıda bulunmuş olursunuz.

Çocuğun yaşı büyüdükçe masalı anlatmanın haricinde bir kitaptan okuyarak, kitaba olan ilgisinin artmasına yardımcı olabilirsiniz. Özellikle küçük çocuklar için üretilmiş resimli masal kitapları çocuk henüz okuyamasa da kitap sevgisinin kazanılmasında büyük fayda sağlar.

Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

Anlatacağınız masalın çocuğun yaşına uygun olması gereklidir. Çünkü bazen korkutucu masallar çocuğunuzun yaşına uygun olmayabilir, ya da masaldaki karakter çocuğun ilgisini çekmeyebilir.

1 ile 3 yaş arasındaki çocuklar için eğlenceli masalları tercih etmelisiniz. Konu akıcı olmalı. Küçük çocuklar için en uygun olanı kısa ve akıcı kelime dağarcığının gelişmesine katkıda bulunabilecek masallardır. Kedi, köpeklerin bulunduğu kuşların konuştuğu masallar oldukça ilgilerini çeker.

3-4 yaş arasındaki çocuklar artık daha uzun masalları takip edebilirler. Bazı olumsuz durumların farkına varabilirler. Seçici davranarak bazı kahramanların bulunduğu küçük öğütler veren masallar anlatabilirsiniz.

4-5 yaşındaki çocuklar artık neyin gerçek neyin hayal olduğunun farkındadırlar. Bu yaş aralığındaki çocuklarınız masal dinlerken çok fazla soru sorarlar. Olumlu ve olumsuz durumların farkına vararak kendilerince çıkarımlarda bulunabilirler.

MASALLAR VE ÇOCUK GELİŞİMİNE ETKİLERİ

Genellikle kız çocuklar kız, erkek çocuklar erkek karakterlerle özdeşleşerek ilerideki kişiliklerinin temellerini atarlar. Kabaca 4-5 yaşına gelmiş bir çocuk masallarda anlatılan birçok olayın aslında gerçek olmadığını bilir. Zaten bu amaçla masallara başlarken söylenen ve ‘bir varmış bir yokmuş’ diye başlayan tekerlemelerin amacı da çocuklara bu mesajı vermektir.

Bunu yanı sıra masal anlatan kişinin de çocuğa zaman zaman olağanüstü olayların sadece masallarda olacağını söylemelerinde fayda vardır. Aslında çocukların masallardan almaları gereken şey onların hayal dünyasına hitap ederek, onların dünyasına girerek ki bu şekilde daha eğlenceli ve kolay öğrenirler, gerçekte nasıl biri olmaları gerektiğinin ipuçlarını vermektir.

Günümüzde yoğun iş tempoları nedeniyle anne babalar çocuklarına masal okumak için vakit bulamamaktan yakınmaktadırlar. Ayrıca çizgi filmlerin ve dizilerin hayatımıza girmesiyle birlikte çocuklar masal okumak yerine bu tip programları seyretmeye ağırlık vermektedir.

Üstelik çocukların bazen kendilerine hitap etmeyen dizi ve programları seyretmeleri veya şiddet içeren ve doğru mesajlar vermeyen çizgi filmleri izlemeleri henüz kişilikleri yeni gelişmekte olan bu çocukların yanlış figürlerle özdeşleşmesi sorununu gündeme getirmektedir. Örneğin 6 yaşında, şiddet içerikli davranışları nedeniyle değerlendirmem için getirilmiş bir çocuğun ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ şeklinde yönelttiğim soruya ‘Mafya babası’ cevabını vermesi hayli düşündürücüdür. Üstelik bu tip örneklere hiç azımsanamayacak sıklıkta rastlamaktayız.

“Masal dinlememiş çocuklar büyüdüklerinde kedi resmini bile cetvelle çizerler.”

CEMAL SÜREYYA

çocuk psikolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk psikolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocuk ve Teknoloji


In , , , , , ,  

ÇOCUK VE TEKNOLOJİ

1)      Teknoloji nedir?
2)      Teknolojinin çocuklar üzerinde ki faydaları ve zararları nelerdir?
3)      Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?
Çocuk ve Teknoloji

Teknoloji: İnsanların ihtiyaçlarına yönelik araç ve gereçlerin üretilebilmesinde gerekli olan bilgi, yetenek, yöntem ve teknikler bütününe denir. Bu tanımdan yola çıkarak teknolojinin yararları üzerinde durmamız gerektiğini düşünebiliriz fakat bilinçli kullanılmadığı durumlarda teknolojinin zararları ile karşı karşıya kalıyoruz!

Bilinçsizlikten bahsettiğimizde haliyle aklımıza ilk gelmesi gereken, çocuklardır. Bir yetişkinin teknolojiyi zararlı yönde kullanmasına “bilinçsizlik” diyebileceğimiz gibi “tercih” de diyebiliriz. Fakat çocuklar için “tercih” diyemeyiz. Çünkü çocuklar, teknolojik ürünleri zararlı yönde kullanırken kendilerine verdikleri zararın bilincinde değildirler.

Çok değil, 20-25 sene önce parklarda, bahçelerde oynayan, bisiklete binen, top peşinde bütün gün sıkılmadan koşup eğlenen çocuklardık. günümüz dünyası bambaşka. Maalesef çocukların ve ebeveynlerinin ellerinden iPad’ler, telefonlar, bilgisayarlar düşmüyor artık. Aile veya arkadaş yemekleri gibi en önemli sosyal ortamlarda dahi teknolojiden kopamıyoruz.

Teknoloji bağımlılığı
Teknoloji bağımlılığı üzerine Amerika’da 2010 yılında Kanser Vakfı tarafından yapılan araştırma sonuçları hayli ürkütücü; ilkokul çağındaki çocuklar günde ortalama 7,5 saat teknoloji kullanıyor. Bu çocukların yüzde 75’inin yatak odasında televizyon var ve Amerikan ailelerinin yüzde 50’sinin evinde televizyon tüm gün açık. Çocukların oyunu artık çoğunlukla teknolojiye dayanıyor ve bu durum maalesef yaratıcılıklarına ve hayal güçlerine büyük ölçüde zarar veriyor. Aynı zamanda hareketsizlikleri, motor ve duyusal gelişimleri için büyük bir dezavantaj oluşturuyor.

Kanada ve Amerika’da yaşayan çocuklarda, obezite ve şeker hastalığı oranlarında maalesef çok büyük bir artış yaşanıyor. Aynı zamanda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, gelişimsel gerilikler, öğrenme güçlüğü, anksiyete, depresyon ve uyku bozukluğu oranlarının da teknolojinin aşırı kullanılmasıyla birlikte tehdit edici boyutlara ulaştığı görülüyor.

Çocuklar bilgiye ulaşmada çok başarılı olsalar dahi, bu bilgiyi hatırlamakta güçlük çekiyorlar. Ayrıca hayal gücünü kullanma ve derin düşünme gibi fırsatlardan mahrum kalıyorlar. Teknolojinin aşırı kullanımı, çocukların ruh halini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. İngiltere’de yapılan bir araştırma, günde dört saatten fazla bilgisayar oyunu ve internet kullanan çocukların, günde bir saatin altında kullananlara kıyasla, kendilerini daha kötü ve mutsuz hissettiklerini gösteriyor.

Teknolojinin sağladığı faydalar elbette yadsınamaz ve teknolojiyi hayatımızdan tamamen çıkarmamız tabii ki imkânsız. Ancak bu faydalarla birlikte, yanlış veya aşırı kullanımda görülebilecek zararların farkına varıp, gerekli sınırlamaları ve önlemleri almalıyız. Unutmayalım ki çocuklarımızın asıl ihtiyacı olan en yeni, teknolojik ürünler değil. Asıl ihtiyaç duydukları, onlarla kaliteli zaman geçirmemiz, oyun Oynamamız, sohbet etmemiz ve sarılıp sevgimizi göstermemiz... 

Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?

Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?

Bilgisayar, tablet, telefon, televizyon, gelişmiş oyuncaklar ve benzeri, çocukların ilgi alanına girecek tüm teknolojik ürünler. Çocuklar için teknoloji bunlardan ibarettir.

Dolayısıyla konuyu çocuklar açısından değerlendirirken; sanayi makinelerini, tıbbi cihazları, savaş malzemelerini, tüm bunların yarar ve zararlarını konuşmamıza –şimdilik- gerek yok. Doğrudan çocukların tükettiği teknolojik içerikleri ele alalım:

  TEKNOLOJİNİN ZARARLARI

1)      Zihinsel Becerilerde Bozukluk:

Çocuğun akademik başarısını olumsuz yönde etkileyerek, okulda ve derslerdeki başarısını düşürüyor. En başında söylediğimiz gibi, bu tür sorunların sebebi, teknolojinin aşırı (bilinçsiz) kullanılmasıdır. Unutmamak gerekir ki teknolojik gelişmeler, insana fayda sağlama amacı taşır. Doğru teknolojiyi, doğru miktarda kullanmak elbette zararlı değil, yararlı bir kullanım şeklidir.

2)      Sosyal Becerilerde Bozukluk:

Çevresiyle yeterince iletişim, etkileşim ve paylaşım içerisinde olmayan çocuk, tüm bu ihtiyaçlarını sanal ortamda karşılamaya çalışıyor. Gerçek hayattan kopuk olduğu bu süreç boyunca sosyal becerileri zayıflıyor.

3)      Zorbalık, İstismar ve Güvenlik Sorunları:


Çocukların ilgi duyduğu teknolojilerin genellikle internete bağlanabilme özelliği olduğunu düşünürsek, dış tehditleri de göz önünde bulundurmamız gerekir. Mesela: Siber Zorbalık!
Kötü niyetli yetişkinler tarafından istismar edilebiliyorlar. Yine kötü niyetli yetişkinler tarafından, çocuğa veya ailesine yönelik kişisel bilgiler ele geçirilebiliyor.

 4) Fiziksel Problemler:

Konunun bir de fiziksel boyutu var.
  • Göz-görme problemleri
  • Boyun ağrıları
  • Bedenin iskelet yapısında bozulma
  • Kol, el, parmak uyuşmaları
  • Aşırı yorgunluk
  • Yeterince kalori yakamayan çocukların obezite riskiyle karşı karşıya olduklarını da unutmamak gerekir.

5) Teknoloji Bağımlılığı:

teknoloji bağımlılığıKişinin teknolojik ürüne ulaşamadığı anlarda yoksunluk hissetmesine, dolayısıyla huzursuz olmasına sebep olan bir durumdur. Haliyle, çocuğa daima teknolojik ürün sunamayacağımıza göre ve bunun zaten yanlış olduğunu bildiğimize göre çeşitli kısıtlamalara gitmek zorunda kalırız. Ancak bu kısıtlamalar için gecikmiş olmamızdan dolayı çocuğun, mutsuz bir çocuğa dönüşmesine sebep oluruz.

Paylaş:

Kardeş Kısnkançlığı Ve Anlaşmazlığı


In , , , , , ,  

Kardeş Kıskançlığı Ve Anlaşmazlığı


   İnsanın doğasında var olan kıskanma duygusu çocuklukta genellikle kardeş doğumu ile su yüzüne çıkar. Bir kardeşim olsun, kardeş istiyorum diyerek anne babasını bıktıran bir çocuk bile kardeş doğumundan sonra kıskançlık belirtileri gösterebilir.

Kardeş Kıskançlığı Ve Anlaşmazlığı

   Yeni bir kardeşin gelmesi her şeyden önce eve yeni bir birey gelmesi demektir. Bu yeni birey rakip olarak algılanacaktır. Devamlı bakıma muhtaç, annenin tüm zamanını alan, bütün aile bireylerinin ilgisini çeken küçük yavrunun rakip olarak algılanması doğal karşılanmalıdır. Sadece ev içindeki bireylerin değil misafirlerin dahi odak noktası olmuştur, ona hediyeler gelmekte, devamlı ondan söz edilmektedir.

    Yeni bebeğin dünyaya gelmesini telaşı ve sevincini fazlasıyla yaşayan aile bireyleri bir an başka bir çocukları olduğunu unutabilirler. Ancak çocuk ne olup bittiğini dikkatlice izlemektedir. Özellikle ailenin ilk çocuğu ise kendisine olan ilginin birden azaldığının farkındadır. Kendisinin de var olduğunu ispatlama çabası ile yaptığı birkaç farklı davranış biçimi anne-baba tarafından tepkiyle karşılanır. Ailenin bu tutumu çocuğun ‘’Beni artık sevmiyorlar’’ düşüncesini destekler.

   Bazı anne babalar çocuklarına devamlı ‘’Biz seni ondan daha fazla seviyoruz’’ gibi sözler söylerler. Ancak çocuğun istediği daha fazla sevilmek değil, sadece sevilmektir. Eğer yeni gelen kardeşe anne babanın ilgi ve sevgisi daha fazla ise bu sözlerin çocuk için bir kıymeti yoktur. Önemli olan kendisine eskisi kadar çok sevildiğini ve değerinden hiçbir şey kaybetmediğini çocuğa hissettirmektir.
   Yeni doğan kardeşi ağlamasına karşın ailesi tarafından seviliyor, kendisi aynı davranışta bulunduğunda azarlanabiliyor. Bu durumda çocuğun bazı davranışlarının normal karşılanmasında sonsuz yarar var.

   Bazı çocuklar kardeşi gibi bakılmak, beslenmek aracılığı ile dikkati üzerine çekmeye çalışırken, bazısı da kardeşine çeşitli şekillerde zarar verecek davranışlarda bulunabiliyor.

   Özellikle 7 yaş öncesi kardeş sahibi olunduğunda büyük çocuğun yaşadığı sorunlar artabiliyor. Çocukların dünyayı ve olayları algılayış biçiminin, bu yaşla beraber değişip gelişmesinden dolayı bu durum yaşanıyor.

   Bazı çocuklar kardeşi doğduktan sonra ona yoğun ilgi ve alaka gösterir, her ihtiyacını karşılamak ister ve bebeğin bakımında anneye yardımcı olmak için çabalarlar. Bunlar genellikle kıskançlığını dışa vuramayan çocuklardır. Gösterdikleri sevgi ve ilgi çok abartılı ve sahtedir. Aslında kıskançlık duygusunu dışa vurmadaki zorlukları nedeni ile böyle davranmaktadırlar. Kardeşlerini kıskandıklarını belli ederlerse annelerinin tamamen kendilerinden uzaklaşacağı gibi bir duyguya kapılır ve hissettiklerini dışa vuramazlar.

   Yeni bebeğe, çocuğun yanında çok fazla sevgi gösterisinde bulunma, devamlı ondan ve onun şirinliğinden bahsetme gibi davranışlardan uzak durulmalıdır. Çocuk anne babanın kendisine olan ilgi ve sevgisinin azalmadığını hissettirmelidir. Bunu hissettirmek de anne babanın elindedir.

   Küçük çocuk ağlayarak, annenin duygusallığını kullanmaya çalışır. O zaman büyük çocuğa sen ağabeysin, sen ablasın diye haksızca yüklenilmesi hatalı bir tutum olur. Küçük çocuğun anne ve babası tarafından devamlı desteklendiğini ve kayrıldığını düşünen ağabey ya da ablanın anne babaya karşı olumsuz tutum sergilemesi doğaldır.

Paylaş:

Çocuk Korkuları


In , , , , , ,  

Çocuk Korkuları Nelerdir ?

Çocuk Korkuları

K
orku
, bir anlamda insanın hayat sigortasıdır. Korku dıştan gelen tehlikelere karşı duyulan doğal bir tepkidir. Aslında kişiyi tehlikeye karşı hazır hale getiren bir çeşit uyarı olması nedeniyle gerekli ve faydalı bir düzenektir. Ancak bazen bu doğal tepki hali o kadar aşırı olur ki kişinin günlük işlerini ve düzenini bozar. İşte o zaman fobiden bahsederiz. Korkusuz olarak isimlendirilen insanlar, aslında korkusuz değil, korkuyu kontrol edebilen insanlardır. Onlara korkusuz demek yerine cesur demek daha doğru olacaktır. 


Korkular çocuklarda oldukça sık rastlanan tepkilerdir. Okul öncesi çocuklarda korkular çocuktan çocuğa değişiklik ve farklılık gösterebilir. Çocuk korkuları, sistematiği itibariyle iki gruba ayrılır. 









  1. Geçici uyum korkuları
  2. Öğretilmiş korkular 






1.  Uyum Sırasında Yaşanan Geçici Korkular: Yeni doğan bir bebek "anneden ayrılma endişesi" adını verdiğimiz bir çeşit korku yaşar. Alışık olduğu ana rahmini terk eden bebek, gözlerini açtığı yeni hayata hemen uyum sağlayamaz. Aniden ortaya çıkan ışıktan, kapı sesinden, insan bağırmasından, korna sesinden, araba gürültüsünden, gök gürültüsünden korkar; sıçrayarak ve ağlayarak tepki gösterir. Zamanla çevreye alıştıkça korkuları azalır. Gözlerini açıp annesini yanında göremeyince, annesinin kaybolduğunu korumasız kaldığını zanneder, kendisini yalnız hisseder, korkuya kapılır, ağlamaya başlar. Annesini yanında görünce korkusu geçer, neşesi yerine gelir. Anneden ayrılma korkusu 4 yaşında tamamen ortadan kalkar. Ancak üç yaşına kadar çeşitli sebeplerle anneden ayrı kalan çocuklarda güvensiz bir kişilik oluşmaktadır. Çocuklar doğal olarak karanlıktan, yalnız kalmaktan, yaralanmaktan, yükseklikten, kalabalıktan, yabancılardan, hayvanlardan, düşen ve kırılan bir şeyden korkarlar. Çocukların korkuları ile alay edilmemeli, korkularını dile getirmelerine izin verilmelidir. 

Büyüdükçe bu korkuların azalması beklenir. Ancak anne ve babanın yanlış tutumları ve adeta korkuyu çocuklarına öğretmeleri nedeniyle bu geçici korkular uzun yıllar devam edebilirler. Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmakta ve çocuğa korku aşılamaktadır.

Korkuları olan çocuklara yardım:


Anne babanın korkan çocuğa söyledikleri ilk söz "Bebek gibi niye korkuyorsun" olmaktadır. Çocuğu aşağılayan bu yaklaşımla sorunu çözmek mümkün değildir. Yapılması gereken çocuğa ne hissettiğini anladığınızı söyleyip yardımcı olacağınız mesajını vermektir. Korkusunu yenebilmesi için ona zaman tanımak ve adım adım sorunun üzerine gitmesini sağlamak zorundasınız. Attığı her adımda onu cesareti nedeniyle kutlamalı ve gelecek için ümit vermelisiniz. Örneğin, karanlıkta ve yalnız başına odasında uyumakta zorluk çeken bir çocuğun ışık açıkken ya da gece lambası yanarken odada yalnız yatabilmesi çok olumlu karşılanmalı çocuk güzel sözlerle ve gerekirse hediyelerle ödüllendirilmelidir. Korkudan kurtulmanın yolu yeni korkular oluşturmak değildir. Dolayısıyla korkusu nedeniyle çocuğun cezalandırılması, korkusuna yeni korkular eklemekten başka işe yaramaz.

2. Öğretilmiş Korkular: Anne babalar çocuklarını tehlikelere karşı koruma ve onları uyarma adına bazen işin dozunu kaçırır, içlerine korku salarlar: "Sakın elimi bırakma, kaybolursun. Sakın evin önünden ayrılma, kötü adamlar seni kaçırır. Sakın oraya çıkma, düşersin. Sakın sokağa çıkma araba çarpar. Tanımadığın birinden şeker ve çikolata gibi şeyler alma, elinden tutup götürmek isterse gitme, gidersen sana kötülük yapar," gibi abartılmış uyarılar çocukta çevreye ve insanlara karşı korku beslemeye yol açmaktadır. Bazı anne babalar ve çocuk bakıcıları çocuklara söz dinletmek ve uslandırmak için öcü, cadı, hortlak, dev, hayalet gibi hayali varlıklarla veya polis, doktor, iğneci, dilenci, hırsız gibi yabancı insanlarla korkutma yolunu seçmektedir. 

Özellikle anneler, çocukların yaramazlığından bıktıkları ve söz geçiremedikleri zaman onu annesiz bırakmakla tehdit ediyorlar. "Beni üzmeye devam edersen, bırakıp giderim, annesiz kalırsın. Beni çok üzüyorsun senin yüzünden hasta olacağım." Bu sözleri duyan çocuklar korkuya kapılır, anneyi kaybedeceklerini düşünürler.

Okulda başarısız duruma düşme, ailesi ve arkadaşları tarafından sevilmeme, değer verilmeme korkuları da yine anne babanın yanlış tutumlarından kaynaklanmaktadır. Çocuklar, ölüm korkusunu da büyüklerden öğreniyorlar. Yangın, sel, deprem, trafik kazası gibi korkuların temelinde ölüm korkusu vardır.

Yetişkinler üzerinde yapılan bazı araştırmalara göre, bu korkuların veya fobilerin çocuklukta bastırılmış, özellikle ölüm korkusundan kaynaklandığını göstermektedir. Kapalı yer, yükseklik, gök gürültüsü, karanlıkta kalma, evde yalnız kalma, asansör vb.

SIK GÖRÜLEN NORMAL SAYILABİLECEK KORKULAR VE GÖRÜLDÜĞÜ YAŞLAR


İLK 6 AY :    Gürültü, ani hareket eden nesneler

07-12 AY:      Yabancı kişiler

01-5 YAŞ:      Yüksek ses, karanlık, hayvanlar, aileden ayrılma

03-5 YAŞ:      Hayaletler, canavarlar

06-12 YAŞ:    Hırsız, cezalandırılma, yaralanma



Paylaş:

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


In , , , , , ,  

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?

   Boşanan çiftler, çoğu zaman birbirini kötüleme eğilimindedir. Hafta sonu kalmak üzere gittiği ayrıldığınız eşinizden dönen çocuğunuzu, olabildiğince tarafsız bir şekilde ve yorum yapmadan dinlemek olmalıdır.

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


   Çocuğun velayetine sahip olan kişi, hangi koşulda olursa olsun, çocuğun ayrı olduğu yetişkini düzenli bir şekilde görebilmesi için gerekli çabayı göstermelidir. Çocuklar, her ne kadar isteksiz görünseler de, ayrı olduklarıyla buluştukları zaman genellikle mutlu olurlar.

   Bu gergin ortamdan her iki tarafın ailesi uzak tutulmalı, çocuğun anne yanındayken olabildiğince ev dışı "anne-çocuk" beraberliğini, baba yanındayken de "baba-çocuk" beraberliğini yaşamasına ortam hazırlanmalıdır.

   Her iki taraf, yaşam boyu çocuğun anne ve babası olacağının bilincinde, ilişkilerini uygarca sürdürebilmelidir. Boşanma gerekçeleri çocuğun önünde dile getirilerek, kendi haklılığı, diğerinin haksızlığı şeklinde çocuğu beyni yıkanmaya kalkışılmamalıdır. Aksi takdirde çocuk, gerçek duygularını yansıtmak yerine, her ikisini de memnun edecek rolleri oynamayı yeğler.

   Eski eşler arasındaki sürtüşme en aza indirilmeli, çocuğun önünde tartışma yapılmamalıdır. Zaman zaman bir araya gelindiğinde, çocuğu mutsuz kılacak bir ortam yaratmaktan kaçınılmalıdır.

Paylaş:

Çocuk İstismarı


In , , , , , , , , ,  

ÇOCUK İSTİSMARI

Çocuk istismarı fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar ve ihmal olmak üzere dört başlık altında toplanmıştır.


Çocuk istismarı ancak son 20-30 yıldır dünya gündemine gelebilmiştir. Çocuğun kötüye kullanımı insanlık tarihinin her döneminde rastlanan bir gerçektir. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Arap kabilelerinden sanayi toplumunda çocukları gücünün üstünde ve dayanılmaz şartlarda tehlikeli işlerde çalıştıran batılı toplumlara kadar her toplumda çocuk istismarı görülmüş ancak çeşitli nedenlerle bunlar su yüzüne çıkamamıştır. Çocuk istismarı daha çocuk anne karnında iken başlamakta hak olan hayat hakkında kürtajla son verilmektedir.

Yapılan araştırmalar çocuk istismarının tüm dünyada tahmin edilmeyecek derecede yüksek olduğunu bildirmektedir. Amerika’da 1985 yılı içinde yaklaşık 1.5 milyon çocuğun istismara uğradığı istatistik raporlarında bildirilmiştir. Aynı yıl 5.000 çocuğun çeşitli tacizler nedeniyle hayatını kaybettiği ve bu çocukların ortalama yaşlarının 2.5 olduğu rapor edilmiştir. Bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Kendi toplumumuzda sistemli araştırmalar yetersiz olsa bile klinik gözlemler çocuk istismarının hiç de azımsanmayacak boyutlara ulaştığı gerçeğini açıkça göstermektedir.

Çocuklara yönelik cinsel saldırıları anlatan ilk adli tıp kitabı 1857’de yazılmıştır. Travma ile psikolojik hastalık arasındaki ilişki 19. Yüzyılın son 20 yılında tam olarak anlaşılmaya başlamıştır. Travma bozukluğunun daha fazla sıklıkla ev içi şiddet ve cinsel tacize bağlı olduğunu fark etmek için 1970-80’li yıllara kadar beklemek gerekmiş, kadınların daha çok etkilendiği aile içi şiddet gözden kaçmıştır. Çünkü şiddet kişilerin özel hayatında yaşanıyordu; bu nedenle gizlemek de, baskı ile gizlenmesini sağlamak da kolay olmuştu.

ÇOCUKLUK ÇAĞI İSTİSMARLARI

Çocuk İstismarı

FİZİKSEL İSTİSMAR

Fiziksel istismar çocuğun bedenine kendisinden büyük bir kişi tarafından sağlığını bozacak ve yaralanma oluşturacak şekilde zarar verilmesi demektir. Fiziksel istismar genellikle ebeveyn ya da çocuğa bakım veren başka bir kişi tarafından uygulanır.

Fiziksel istismar, dövmeden bıçakla yaralanmaya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alır. Bağlama, bir odaya ya da dolaba kapama gibi yöntemler de fiziksel istismar sayılır. İnsanlar niçin çocuklara ya da çocuklarına karşı şiddet kullanırlar? Çocuğa uygulanan şiddetin temelinde şiddet uygulayan kişinin kendi ruhsal sorunu yatar. Tabii ki bu sosyal etkenleri göz ardı etmeliyiz anlamı taşır. Kendileri fiziksel şiddet uygulayan ebeveynlerin büyük bölümünün küçüklüğünde fiziksel şiddete maruz kaldığı bir gerçektir.

CİNSEL İSTİSMAR

Çocuğun kendisinden büyük bir kişi tarafından cinsel obje olarak kullanılmasına cinsel istismar adı verilir. Cinsel istismar çocuğu cinsel ilişkiye girmeye zorlamaktan cinsel amaçlı öpme, okşama gibi davranışlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Çocukların pornografik yayınlarda kullanılması da bir çeşit cinsel istismardır.

Cinsel istismarın aile içinde olmasına ensest adı verilir. Aile içi cinsel istismar genellikle uzun süre devam eder. Aynı ortamı paylaşma nedeniyle çocuk her an tacize uğrama riski altındadır.
1980’li yılların başında özellikle ensest üzerine yayınlanan kitaplar geniş yankılar uyandırmış ve tüm bu çalışmalar sonucu tecavüz, dayak ve savaş deneyiminin aynı sendroma yol açtığı fark edilmiştir. Cinsel istismara uğrama yaşı fiziksel istismara göre biraz daha geçtir. Cinsel istismara genellikle 6-7 yaşlarından büyük çocuklar uğramaktadır. Ergenlik dönemi cinsel istismarın en sık yaşandığı dönemdir. Kız çocukları erkek çocuklarına oranla daha fazla risk altındadır.

Amerika’da yapılan araştırmalarda kadınların %19 erkeklerin ise %9’unun çocukluk ya da ergenlik dönemlerinde zedeleyici bir cinsel deneyime maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Yine İngiltere’de çocukların %1’inin cinsel tecavüze uğradığı bildirilmiştir. Ülkemizde bu konuyla ilgili araştırmalar az olsa da, bu tür yaşantıları olan hastalarla ilgilenen psikiyatristler tabu halinde bulunan bu durumun yurdumuzda da hiç de ender olmadığını bildirmektedir.

Cinsel taciz ile fiziksel taciz bir arada görülebilir. Cinsel tacizde bulunan kişi aynı zamanda onu döver, hırpalar ve zarar verir. Dövme ve işkencenin olduğu tacizlerde çocuk başına gelenlerden dolayı yoğun korku içindedir. Başına gelebileceklerden korkması nedeniyle tacizi başkalarına anlatmaktan kaçınır. Kimsenin kendisine inanmayacağı düşüncesiyle çocuğun tacizi gizli tutmasına neden olur. Anne ve babalar çocuklarından gelen bu şekilde ima ve uyarıları dikkate almalı, gerçeği öğrenme çabasına girmelidirler. Yoksa, ‘’O böyle şey yapmaz’’ , ‘’ Aman canım böyle şey olur mu’’ şeklinde yaklaşımlar çocuğun tacizine göz yummamız anlamına gelir.

DUYGUSAL İSTİSMAR

Birçok anne ve babanın çocuklarını devamlı eleştirdiklerini hatta zaman zaman onu aşağılayıcı sözler söylediklerini biliriz. Çocuğa sürekli şekilde reddedici, yıldırıcı, kötü yola teşvik edici, aşağılayıcı ve aldırmaz bir yaklaşımda bulunmaya duygusal istismar denir.
Duygusal istismar sayılabilecek bazı yaklaşımlar;

duygusal istismar

  • Çocuğun devamlı aşağılayıcı, küçük düşürücü söz ve davranışlara maruz kalması
  • Çocuğun günah keçisi gibi muamele görmesi
  • Çocuğun söylemediği sözlerden dolayı suçlanması ve iftiraya maruz kalması
  • Anne- baba tarafından çocuğun öpme, dokunma gibi eylemlerin yasaklanması
  • Anne babanın çocuğu disipline etmek için dayak veya evden atma ile tehdit edilmesi.
  •  Anne babanın çocuğu saldırganlık ve şiddete teşvik etmesi.
  • Çocuğun aile içi etkinliklerine alınmaması, yok sayılması
  • Çocuğun yardıma çok ihtiyaç duyduğu dönemlerde anne babanın ilgisizliği ve umursamazlığı
  • Anne babanın arkadaş ilişkilerine, kendilerinden başka kişiler ile ilişkilerine aşırı sınır getirilmesi.


İHMAL

İhmal çocuğa bedensel ve duygusal olarak gerekli bakım ve ilginin sağlanmaması demektir. Çocuğun beslenme, güvenlik ve gerektiğinde tıbbi bakımı gibi doğal ihtiyaçlarının karşılanması ile sevgi, ilgi ve destek görmesi bedensel ve ruhsal gelişimi için vazgeçilmezdir.

Anne ve baba çocuğunun bakımı ile sorumlu kişilerdir. Çocuk belli bir yaşa kadar beslenmesi, giyinmesi, tehlikeye karşı korunması için mutlaka büyük bir insandan yardım görmek zorundadır. Bu bakımı verecek birinin olmaması ya da anne babanın bu gereksinimleri karşılayamaması durumunda ihmalden söz edebiliriz. Eğitim almak da çocuğun temel gereksinimlerinden biridir. Eğitim yaşı geldiği halde çocuğun gerekli eğitimi alamaması çocuğun ihmali olarak değerlendirilir.

Çocuğun sevilme, şevkat ve ilgi görme gibi duygusal ihtiyaçları da vardır. Çocuğa bakım veren kişi ya da kişilerin çocuğun bu duygusal ihtiyaçlarını gidermeleri gerekir. Sevilmeyen, şevkat ve ilgi gösterilemeyen çocuklar ihmale maruz kalmış olurlar. İhmale uğrayan çocukların büyük çoğunluğunda, ileri dönemlerde çeşitli ruhsal sorunlar gelişecektir. Çocuğunu ihmal eden anne ve babaların önemli bir kısmında ruhsal sorunların varlığı bilinmektedir.

SAKINCALI TERBİYE

  • Dayak atma
  • Sürekli bağırma, aşağılama, hor görme ve beddua etme
  • Başkalarının yanında çocuğu küçük düşürücü söz ve davranışlar
  • Çocuğu onu bırakma ve terk etmeyle tehdit etme
  • Sürekli mahrum etme cezası uygulama
  • Altından kalkamayacağı bir işi yükleme
  • İşlemediği suçtan dolayı cezalandırma
  • Çocuğun arkadaşlarıyla ilişkisini yasaklama


Paylaş:

Gelecek Yıl Düşüncesi ve Okul Öncesi Eğitimin Önemi


In , , , , ,  

Bu Yıl Olmazsa Gelecek Yıl Düşüncesi


Okul korkusuBazı anne baba ve öğretmenler okulda yalnız kalmayı beceremeyen çocuğun bu sene okula hazır olmadığı fikrine varırlar. "Nasıl olsa gelecek yıl daha büyük yaş da olacak o zaman bu sorunu yaşamayız". Düşüncesiyle çocuğu okuldan alırlar. Çocuğun yaşça büyümesi bu sorunun tekrar yaşanmayacağı anlamına gelmez. Okul korkusu yaşa bağlı bir sorun değildir. Yaşıtları okula giderken bu çocuğun evde beklemesi ancak kendimizi kandırmamıza yarar. Sorunun çözümü çocuk okula giderken aranmalıdır.

Okul Öncesi Eğitimin Çocuklar İçin Önemi

Okul Öncesi Eğitimin Önemi

1. ) Çocukların 3 yaşından itibaren düzenli okula gitmelidirler. Çocukların ev dışında anne ve babasının aldığı gibi okul sorumluluklar almalıdırlar. Kişilik gelişimleri açısından önemli bir unsurdur.

2. ) Ev ile sınırlı olan yaşam çocukların gelişimi içinde sınırlayıcı olur. Ev yaşantısı çocuk için renkli ve merak edilen uyaranlarla dolu bir yer olarak görülse de bir süre sonra ev yaşantısı çocuğun gelişiminde tekrara yol açar. Okul öncesi eğitime giden bir çocuk ise evdeki sınırlı yaşantısının yanı sıra birçok farklı deneyim elde eder.

3. ) Yaşıtları ile farklı yaşantıları deneyimlemek hayatın denemesidir. Okulda bir çok farklı tutum ile yetiştirilen ve deneyimlere sahip aynı yaş grubundan belirli sayıda çocuğun bir arada olması çocukların bir o kadar farklı deneyim elde etmelerini sağlar.

4. ) Çocukların bireyselleşmesi için dış dünyayı da keşfetmelidir. Çocukların farklı deneyimler elde etmesi ve farklı ortamlarda bulunması benlik ve kişilik gelişimi için olumlu olaylar yaşarken aynı zamanda olumsuz deneyimler ile de baş etme becerileri de gelişir.

5. ) Ailede 1 numara olan çocuk okulda ikinci hatta üçüncü olmayı kabullenir. Okul öncesi eğitim çocuğun gelişiminde ikinci olmanın bir kayıp olmadığını deneyimleyerek çocuğun fark etmesine yardımcı bir süreçtir.

6. ) Anaokulu bir çocuğun hayatında olmazsa olmazı değildir. Fakat çocuğun birtakım yetenekleri kazanmasında rol oynar.

7. ) Anaokulunun kazandıracağı en üstün beceri, düzen alışkanlığı, zamanı planlama becerisi ve duyarlılığın korunabilmesidir. 

Paylaş:

Çocuklar Boşanmayı Nasıl Algılar


In , , , , , , ,  

Gelişim dönemlerine göre çocuklar boşanmayı nasıl algılar ve tepki verir?


Çocuklar Boşanmayı Nasıl Algılar

OYUN ÇOCUKLUĞU DÖNEMİ (1-3 YAŞ): 


Ana- babadan birinin taşındığını anlar. Ama nedeninin anlayamaz. 

Olası tepkiler;

*Uyku problemleri yaşar.

* Altına kaçırma, parmak emme yeniden başlar.

*Öfke patlamaları yaşar.

*Isırma ve rahatsız edici davranır.

Ailenin tutumu;

*Eskiden olduğu gibi, günlük yaşamını aynen sürdürmeli.

*Çocuğu güvenli bir ortamda büyütmeli

*Çocukla yalnız zaman geçirmeli.(Anne ve babanın ayrı ayrı birlikteliği kastedilmektedir)

OKUL ÖNCESİ DÖNEM (3-6 YAŞ): 


Boşanmanın anlamını bilmemekle birlikte, anne ve babadan birinin hayatında aktif olmadığını fark eder. 

Olası tepkiler;

*Yaşananlardan kendisini sorumlu hisseder.

*Öfke hissi yaşar.

*Birlikte yaşadığı anne ya da babasına karşı hırçın ve öfkeli olur.

*Geceleri kabus görebilir.

Ailenin tutumu;

*İstediği zaman ziyaret edebileceğini bilmeli ve güven duymalı . Onunla telefon yoluyla görüşebilmesine olanak hazırlanmalı.

*Çocukla, anne ve baba olarak ayrı zamanlarda farklı etkinliklerde buluşmak ( sinema,tiyatro, piknik gibi)

*Anaokulunda oyun oynama, evde parmak boya ve serbest resim faaliyetleri, birlikte kitap okuma gibi etkinliklerle çocukların kendilerini rahatlıkla  ifade edebilecekleri olanaklar hazırlanmalı.

OKUL DÖNEMİ (6-11 YAŞ):


Boşanma olgusunun ne olduğunu anlamaya başlar. Ana-babasının artık birlikte yaşamayacağını ve birbirlerini eskisi gibi sevmeyeceklerini anlar.

Olası tepkiler;

*Kendisini aldatılmış hisseder.

*Gidenin onu artık istemediğini düşünür.

*Arkadaşlarını görmezlikten gelir.

*Kimsenin onu okuldan almaya gelmeyeceğini düşünerek kaygı duyar.

*Uyku düzeni bozulur.

*Boşanmadan sorumlu tuttuğu kişiye karşı hırçınlaşır.

Ailenin tutumu;

*Birlikte özel zaman planlamak ve ev dışında anne ve babayla ayrı ayrı programlar gerçekleştirmek. (hayvanat bahçesine, lunaparka gitmek gibi)

*Çocuğun ev dışında aktif olmasını sağlamak ( tenis, basket, yüzme gibi ), ter atmak yoluyla bir yandan fiziki rahatlamayı sağlarken, bir yandan da duygularını ifade edebileceği ortamı hazırlayarak ( enstrüman çalmak, resim yapmak gibi ) duygusal boşalımı sağlamak.

*Depresyon ve korku belirtilerinde duyarlı olmak.

*Günlük yaşam süreçlerinin eskiden olduğu gibi aynen devamını sağlamak.

*Kendisini nasıl hissettiğini anlatması için cesaretlendirmek.

*Anne/baba, bütün bunları, yüzüne hiçbir gergin ifade yansıtmadan, içinden gelerek yapmalıdır.

İkinci evlilikte, üvey anne ya da baba çocuğu nasıl etkiler?

üvey anne baba ve çocuk
İkinci evlilikle ilgili haberin çocuğa alıştırılarak verilmesi gereklidir. Evlilik haberini çocuğa, evlenecek olanın yalnızken vermesi daha uygun olur. Üvey annelerden, eşlerinin çocuklarını, kendi çocukları gibi sevmeleri beklenir. Oysa çocuklar ise onları, anneden çok "babanın yeni karısı" olarak görürler. Çoğu üvey anne, kendini anne rolü oynamaya mecbur hisseder. Bunu iyi niyetle, ancak bazen de abartarak yapar.

Güven zamanla oluşur. Çocuk kendini emniyette hissetmeye başlarsa, o zaman güvenin tohumları atılır ve çocuğun benlik saygısı artar.

Paylaş:

Kendini İnceleme | Mahremiyet | Mastürbasyon


In , , , , , ,  

Birbirini incelemek isteyen çocuklara tepkimiz nasıl olmalı?


Çocuklar kendi vücutlarını ve karşı cinsin vücudunu incelemek ister, keşfetmek ister.
Böyle bir durum ile karşılaştığımızda çocuğa bağırmak ve tepki göstermek yerine merak duygularını gidermek için öğrenmek istedikleri şeyleri size sorabileceğini söyleyebilirsiniz. Çocuğun bu merakı doğal karşılanmalı. Çocuk arkadaşının bu işten hoşlanmayacağını bilmeli ve bu işin uygun olmadığı anlatılmalıdır.


Çocukta Mahremiyet

Mahremiyet


Mahremiyet duygusu küçük yaşlarda öğrenilmeye başlanır. Bu mahremiyet duygusu öncelikle sizin çocuğunuzun mahremiyetine göstereceğiniz saygı ile başlar. Tuvalet banyo gibi yerlerde,  ya da giyinip soyunurken dikkatli davranmamız gerekir. Eğer biz onların mahremiyetine saygı gösterirsek onlarda erişkinlerin özel hayatına saygı gösterirler. Böylelikle bazı şeylerin sadece öel yerlerde yapılabileceğini öğretmiş oluruz.

Mastürbasyon



Mastürbasyon ( kendi kendine doyum ), 3-5 yaşlar arasında sıklıkla rastlanan bir davranıştır. Çocuk böylelikle kendi bedenini tanımaya çalışmaktadır. Duygusal doyumsuzluk nedenlerini araştırıp nedenlerini bulmak gerekmektedir. Örneğin: annesi tam gün çalışan bir çocuk da rastlanan bu davranış annesi yarım gün çalışmaya başlayıp daha kaliteli vakit ayırabildiğinde bu davranışın kaybolduğunu görebilmekteyiz.

Eğer bu davranış sıklıkla oluyorsa, çocuğun dikkatini başka yöne çevirmeli, başka etkinlik alanlarına ve oyunlarına çekmek yeterli olacaktır. Tabi bu durumda bizlerin sakin olmamız ve çocuğu korkutmamamız gerekiyor bu konuda daha özenli olmalıyız.


Öneri: Okul dönemindeki çocuklara sordukları soruların cevaplarını bulabilecekleri uygun kitaplar okuyabilirsiniz. İlerleyen günlerde sizlerle bu kitapların neler olabileceğini paylaşacağım…

Paylaş:

Çocuğa Saygı Göstermek Ve Oda Paylamışımı


In , , , , ,  

ÇOCUĞA SAYGI GÖSTERMEK


  Bir gün sınıfta bir öğretmen öğrencilerine bir soru sorar.

"Büyüklerimizden yalnızca sevgi mi bekliyorsunuz?"  Büyük bir çoğunluk, bunun tek başına yeterli olamayacağını söyler.’’ Peki ne istiyorsunuz ek olarak?’’ diye sorar öğretmen. Hepsi sözleşmişçesine bir anda ‘’Saygı’’ diye cevap verirler.

çocuğa saygı  Sevgi çok güzel ve tadına doyulmaz, ancak bunun saygı ile de süslenmesi gerekiyor. Büyükler hep saygı, küçükler ise hep sevgi mi beklerler? Şüphesiz ki, iki grup da ikisini birden hak eder ve beklerler. Çünkü bizi biz yapın en onurlu beklentilerimizdir bunlar. Aynı zamanda, hak ettiğimiz en güzel şeylerdir de. İkisi de gereklidir. Hem de çok.

  "O benim çocuğumdur dilediğim gibi davranırım" anlayışı artık terk edilmelidir. Bunun da en gerçekçi adımı saygıdan geçer.

   Çocuğumuz, bizden dünyaya gelse de, bizim malımız değildir, Biz onların sahibi değiliz. Bir kere bunu iyice içimize sindirmek ve böyle davranmak durumundayız.

Oda Paylaşma


Her çocuğun kendisine ait bir odasının olması en idealidir. Tabi ki her ailenin yaşadığı ev, her çocuğa ayrı bir oda temin edemeyebilir, o zaman, "ranza" pratik ve heyecan verici olabilir.9-10 yaşlarına kadar ayrı cinsten çocukların aynı odada olmalarında bir sakınca yoktur. Yeni doğan çocuğun odası tabi ki annenin odasına yakın olmalıdır hatta bir süre için annenin odasını bile paylaşabilir.



 Çocuğun kendi odası olması demek çocuğun "bağımsızlığının" simgesidir. "Özgüvenini" kazanmasında çok büyük katkı sağlar. Kendi yatağında uyum alışkanlığı kazanmasında, oyunu bittikten sonra oyuncakları toplamasına fırsat bulur.

Paylaş:

Yaşa göre cinsel meraklar


In , , , ,  

Yaşa göre cinsel meraklar 

( Cinsel kimliğin gelişimi )


0-5 Ay: Bu dönemde çocuk kendisini annesi ile bir bütün olarak algılar. Bilinçsiz cinsel ağırlıklı tecrübeler kazanarak ilk tespitlerini gerçekleştirir.

6-12 Ay: Bu dönem çocuk kendini koruyucudan farklı bir varlık olarak algılar.

12-18 Ay: Deneme döneminde çocuk mekan itibariyle de anneden uzaklaşır. Artık oğlanlar bir erkek, bir koruyucuyu taklit ederler. Ki bu gelecekteki cinsel özdeşleşmeyi için bir ön basamaktır. Küçük kızlar artık annelerini taklit eder.

18 Ay: Bu dönem anneden ayrılma korkusu ile ve onunla araya duygusal mesafe konması ile geçer.

18-24 Ay: Oğlan penisini keşfettiği için bedensel gücünün bilincine varır. Kızlar ise cinsel kimliğini bedensel açıdan daha az fark ederler. Kimlik kazanımı ile ilgili önemli noktalar gelir.

2 Yaş: Oğlan kız arasındaki ayırımı bilir. Bunu giyimi ve saçlarının şeklinden anlayabilir.

2.5 Yaş: Kendi cinsel organını öğrenir. Çıplakken ona dokunabilir. Babası gibi erkek annesi gibi kız olduğunu yani diğer cinsten farklı olduğunu algılar. Kızlar oğlanların nasıl işeme biçimlerini merak edip incelemek isterler. Çocukları cinsleri ayırt etmeye başlarlar. Kendi cinsi sorulduğunda ‘’ben kızım’’ ya da ‘’ben erkeğim’’ gibi cevap verebilirler.

3 - 3.5 Yaş: Sadece kız ve oğlan olduklarını değil kendilerinden neler beklendiğini de bilirler. Annesinin göğüslerine dokunmak ve bakmak isterler. Evliliğe karşı ilgileri vardır. Baba, anne ya da bir başkası ile evlenmek istediklerini söylerler. Oyun sırasında cins ayrımı yapmazlar. Bebekler hakkında soru sormaya başlarlar ve bebek isteyebilirler.

Cinsel kimliğin gelişimi4 Yaş: Cinsel organını başkalarına gösterebilir. Özellikle erkekler penislerini gösterip kendilerini böylece kızlardan daha üstün hissederler. Bebeğin anne karnından nasıl çıktığını merak etmeye başlarlar. Uzun bir zaman kendilerinin de günün birinde çocuk sahibi olacaklarına inanırlar.  Artık yavaş yavaş kendi cinsinin oyunlarını oynamaya başlar ve diğer cinslerin oyunlarını reddederler.

5 Yaş: Daha utangaç bir hal almaya başlarlar. Bebeklerin nereden geldiği sorusu devam eder. Eğer bekledikleri cevapları alamazlarsa kendilerince bir cevap bulmaya çalışırlar.

ilk aşk hikayeleri6 Yaş: Artık bebeklerin dünyaya geliş şeklinden çok annenin karnında oluşumunu merak etmeye başlarlar. Bebeklere karşı ilgileri artar, onu kucağına alıp bakmak, beslemek isterler.

7 Yaş: Kız ve erkek çocukları birbirleri ile oynamaktansa kendi cinsleri ile oynamayı tercih ederler.   Veee ilk aşk hikayeleri ile evlenme istekleri başlar.

Paylaş:

Çocuğun Hayatında Anne ve Baba Rolü


In , , , , , , ,  


Anne Babanın Çocuğun Yaşamındaki Yeri ve Önemi

  1. Annenin çocuğun yaşamındaki yeri
  2. Çalışan anne yetersiz anne midir?
  3. Babanın çocuğun yaşamındaki yeri.

Annenin çocuğun yaşamındaki yeri


Annenin çocuğun yaşamındaki yeri      Bebeklik çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besinlerin ya da yapılan sevgi gösterilerinin niceliğine değil, daha çok anne-çocuk ilişkisinin niteliğine bağlıdır. Yaşamın ilk yılında çocukla kurulan duygusal iletişim, çocukta güven ya da güvensizlik duygularının oluşumuna neden olur.

     Bebek ile annesi arasındaki ilişkiden doğan güven duygusu, çocuğun gelecekte kuracağı bireyler arası ilişkilerinin temelini oluşturur.

Anne Yaklaşımları :


1)    Duyarlı anne :  Bebekten gelen işaretlere ve iletişim simgelerine olumlu tepki verir.

2)  Kabul eden anne: Çocuğuna bakma ve ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu genellikle üstlenir. Ara sıra sinirlilik belirtileri gösterir.

3)  İşbirliği eğilimli anne: Çocuğun özerkliğine saygı duyar. Mücadeleci anne ise; çocuğun o andaki ruh alini dikkate almadan, kendi arzularını ona zorla benimsetmeye çalışır. Annenin isteklerinin aşırılığı karşısında başarısızlığa uğrayan çocuk, bir yandan kendi gözünde de değersizleşirken, öte yandan cesareti kırıldığı için, başarı için çaba göstermez.

4) Erişilebilir-ulaşılabilir anne: Çocuğun iletişim girişimlerini tanır ve belli uzaklıktan da bunları fark eder, dolayısıyla dikkati kolaylıkla çocuğa çevrilir.

***Annenin kişisel yaşamı iyi gittiğinde, çocuğuyla çok daha iyi bir ilişki içine girer. Anne icra ettiği mesleğinde mutlu ve her şey yolunda ise veya eşiyle ilişkisinde herhangi bir problem yok ve mutlu ise çocuğa karşı tutumu da olumludur. Buna karşılık anne bir şeylerden endişe duyduğunda, çocuğun hareketleri daha fazla canını sıkacaktır.

***Babanın "dolaylı görevlerinden biri" de sıcak anne-çocuk ilişkisinin zeminini hazırlayabilmektir. Yapılan bazı araştırmalara göre, böyle bir ilişkinin gerisinde, "destekleyen baba" faktörünün olduğu görülmektedir.

Eğer baba, sorumluluklarının bilincinde bir bireyse, bu durum annenin rahatlamasına ve çocuğuyla sıcak ilişkiler geliştirmesine sebep olur.

Sonuç olarak, mutlu ve doyumlu çocuklar yetiştirebilmek için, öncelikle annenin mutlu ve doyumlu bir birey olması gerekir.

Çalışan anne yetersiz anne midir?

Çalışan anne yetersiz anne midirÇalışmayan ve çocuğunu ayak bağı gibi gören anneyle kıyasla, ‘’çalışan, fakat zamanını doğru ve kaliteli kullanan’’ anneyi tercih etmekteyim.

  Çalışan annenin, zamanını doğru kullandığı takdirde yetersizliği söz konusu değildir.

 Önemli olan " çok zamanın" değil, "kaliteli zamanın" birlikte geçirilmesidir.
Anne, 2.5 yaşından itibaren çocuğu haftada bir veya iki gün bir anaokulunun oyun grubuna, kendisi de kurumda kalmak koşuluyla iki saatlik bir süre için götürebilir.3 yaşından itibaren yarım günlük kurumda okul öncesi eğitim izleyebilir. Ardından okul çağına kadar izlenecek tam günlük "okul öncesi eğitim" programı, çocuğu okula hazırlar.

Babanın çocuğun yaşamındaki yeri

Babanın çocuğun yaşamındaki yeri
   Babanın bebeğe bağlanması, anneye öz bağlılıktan o kadar da farklı değildir. Bununla birlikte, babaya özgü bağlılık, annelerin bağlılığından çoğu kez daha düşük bir yoğunlukta gibidir. Baba, hem eşine hem de çocuğuna karşı koruyucu bir yaklaşım içerisinde olmasına karşın, çocuğun beslenme, bakım sorumluluğunu anneden daha az üstlenir.


  Baba, bebeğiyle süre olarak daha az zaman geçirse bile burada önemli olan, annede olduğu gibi, geçirilen sürenin ne kadar olduğundan çok, sürenin nasıl geçirildiğidir. Etkileşimin kalitesi süreden daha önemlidir.

 Bebek ağlamaya başladığında, "kodu" çözüp mesajı alan, ağlama nedenini belirleyen kişi, baba değil, annedir. Bebek stres durumlarında, babadan çok anneyi tercih etmektedir. Bütün bunların yanında baba, çocuğu, yoğun yaşanan anne-çocuk bağlılığından koparıp onun ‘’dış dünyaya açılmasını’’ sağlayan kişidir.

    Yeni doğan için anne, kendi bedeninin uzantısıdır. Çocuk babayı kendinden farklı olarak algılar, anne ise daha çok kendisine benzeyendir. Babayla yaşana ilişki, ileriki yıllarda, erkek ve kız çocukların cinsel kimliklerine karşı olumlu bir tutum kazanmalarında önemli bir etkendir.

    Baba, çocuğun "sosyal gelişiminde" ve "öz güvenin" kazanılmasında, önemli bir etkiye sahiptir.

    Babalarıyla yeterince birlikte olamayan, dolayısıyla "özdeşleşme" sürecini yeterince yaşayamayan çocukların "cinsel kimlik" geliştirirken baba modelinden mahrum büyümeleri, bu konuda olumsuz bir etken olarak dikkatimizi çeker. Böyle durumlarda, nadiren erkek çocuğun "özdeşim modeli" olarak anneyi almasından dolayı "cinsel kimlik sapması" yaşadığı, kendisini  anneyle özdeşleştirerek, zaman zaman annesinin makyaj malzemesini kullandığı ve onun davranışlarını taklit ettiğini, gösteren örneklerimiz bulunmaktadır. "Güven supabı" olarak değerlendirildiğinden, yokluğu durumunda çocukta, bazı korkulara, güvensizlik belirtilerine rastlanabilir.

SPELKE VE ARKADAŞLARI ( 1973’ te ) : En güvenli çocukların, babalarıyla en çok ilişki kuran çocuklar olduğunu saptamıştır.

     Erken gelişim yıllarından itibaren çocuklarıyla ‘’tensel temas’’ içesinde olan, onları kucaklayan babaların, çocuklarının ilerideki okul başarılarını olumlu etkiledikleri saptanmıştır.


ÖNERİ:  Emre Kongar’ın Kızlarıma Mektuplar adlı kitabı ‘’Babanın çocuğun yaşamındaki yeri’’ hakkında çok güzel örnekler vermekte.
Paylaş: