MASALLARIN ÇOCUKLARA KATTIKLARI

Masalların Çocuklara Kattıkları

1) Masal nedir?

2) Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

3) Masallar ve çocuk gelişimine etkileri

MASAL NEDİR?

Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk hikâyelerine masal denir.

Çoğunlukla çocuklar istediği için ve uykuya daha rahat dalabilmeleri için anne ve babalar çocuklarına masallar anlatırlar. Çocuklarımıza anlattığımız bu masalların uyku getirmenin dışında o kadar çok faydası vardır ki aslında…

Masallar sayesinde çocuklarımıza yol göstermiş oluruz. Masal anlatarak her şeyden önce çocuğunuzla birlikte verimli vakit geçirmiş oluyorsunuz. Çalışan anne ve babalar için yatmadan önce çocuğuna masal anlatmak paha biçilemez bir birliktelik zamanıdır.

Masal anlatarak çocuğunuzun iyi bir dinleyici olmasını sağlayabilirsiniz. Dikkat problemi olan çocuklar masallarla, daha iyi bir dinleyici olabilirler.

Masal anlatarak çocuğunuzun kelime dağarcığına birçok kelime ekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun yaptığı hataları düzeltmek için ve vermek istediğiniz olumlu mesajları uygun bir dille anlatabilmek için, ona masallar anlatabilirsiniz.

Yalnızca var olan masalları değil aynı zamanda kendiniz de masallar üretebilirsiniz. Bu sayede günümüzde karşılaşabileceği tehlikeli durumlar karşısında nasıl davranması gerektiğini çocuğunuza benimsetebilirsiniz.

Çocuğunuza masal anlatırken zaman zaman duraksayarak masaldaki kahramanın ne yapması gerektiğini konuşabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun problem çözme becerisine katkıda bulunmuş olursunuz.

Çocuğun yaşı büyüdükçe masalı anlatmanın haricinde bir kitaptan okuyarak, kitaba olan ilgisinin artmasına yardımcı olabilirsiniz. Özellikle küçük çocuklar için üretilmiş resimli masal kitapları çocuk henüz okuyamasa da kitap sevgisinin kazanılmasında büyük fayda sağlar.

Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

Anlatacağınız masalın çocuğun yaşına uygun olması gereklidir. Çünkü bazen korkutucu masallar çocuğunuzun yaşına uygun olmayabilir, ya da masaldaki karakter çocuğun ilgisini çekmeyebilir.

1 ile 3 yaş arasındaki çocuklar için eğlenceli masalları tercih etmelisiniz. Konu akıcı olmalı. Küçük çocuklar için en uygun olanı kısa ve akıcı kelime dağarcığının gelişmesine katkıda bulunabilecek masallardır. Kedi, köpeklerin bulunduğu kuşların konuştuğu masallar oldukça ilgilerini çeker.

3-4 yaş arasındaki çocuklar artık daha uzun masalları takip edebilirler. Bazı olumsuz durumların farkına varabilirler. Seçici davranarak bazı kahramanların bulunduğu küçük öğütler veren masallar anlatabilirsiniz.

4-5 yaşındaki çocuklar artık neyin gerçek neyin hayal olduğunun farkındadırlar. Bu yaş aralığındaki çocuklarınız masal dinlerken çok fazla soru sorarlar. Olumlu ve olumsuz durumların farkına vararak kendilerince çıkarımlarda bulunabilirler.

MASALLAR VE ÇOCUK GELİŞİMİNE ETKİLERİ

Genellikle kız çocuklar kız, erkek çocuklar erkek karakterlerle özdeşleşerek ilerideki kişiliklerinin temellerini atarlar. Kabaca 4-5 yaşına gelmiş bir çocuk masallarda anlatılan birçok olayın aslında gerçek olmadığını bilir. Zaten bu amaçla masallara başlarken söylenen ve ‘bir varmış bir yokmuş’ diye başlayan tekerlemelerin amacı da çocuklara bu mesajı vermektir.

Bunu yanı sıra masal anlatan kişinin de çocuğa zaman zaman olağanüstü olayların sadece masallarda olacağını söylemelerinde fayda vardır. Aslında çocukların masallardan almaları gereken şey onların hayal dünyasına hitap ederek, onların dünyasına girerek ki bu şekilde daha eğlenceli ve kolay öğrenirler, gerçekte nasıl biri olmaları gerektiğinin ipuçlarını vermektir.

Günümüzde yoğun iş tempoları nedeniyle anne babalar çocuklarına masal okumak için vakit bulamamaktan yakınmaktadırlar. Ayrıca çizgi filmlerin ve dizilerin hayatımıza girmesiyle birlikte çocuklar masal okumak yerine bu tip programları seyretmeye ağırlık vermektedir.

Üstelik çocukların bazen kendilerine hitap etmeyen dizi ve programları seyretmeleri veya şiddet içeren ve doğru mesajlar vermeyen çizgi filmleri izlemeleri henüz kişilikleri yeni gelişmekte olan bu çocukların yanlış figürlerle özdeşleşmesi sorununu gündeme getirmektedir. Örneğin 6 yaşında, şiddet içerikli davranışları nedeniyle değerlendirmem için getirilmiş bir çocuğun ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ şeklinde yönelttiğim soruya ‘Mafya babası’ cevabını vermesi hayli düşündürücüdür. Üstelik bu tip örneklere hiç azımsanamayacak sıklıkta rastlamaktayız.

“Masal dinlememiş çocuklar büyüdüklerinde kedi resmini bile cetvelle çizerler.”

CEMAL SÜREYYA

çocukla doğru iletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocukla doğru iletişim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocuk ve Teknoloji


In , , , , , ,  

ÇOCUK VE TEKNOLOJİ

1)      Teknoloji nedir?
2)      Teknolojinin çocuklar üzerinde ki faydaları ve zararları nelerdir?
3)      Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?
Çocuk ve Teknoloji

Teknoloji: İnsanların ihtiyaçlarına yönelik araç ve gereçlerin üretilebilmesinde gerekli olan bilgi, yetenek, yöntem ve teknikler bütününe denir. Bu tanımdan yola çıkarak teknolojinin yararları üzerinde durmamız gerektiğini düşünebiliriz fakat bilinçli kullanılmadığı durumlarda teknolojinin zararları ile karşı karşıya kalıyoruz!

Bilinçsizlikten bahsettiğimizde haliyle aklımıza ilk gelmesi gereken, çocuklardır. Bir yetişkinin teknolojiyi zararlı yönde kullanmasına “bilinçsizlik” diyebileceğimiz gibi “tercih” de diyebiliriz. Fakat çocuklar için “tercih” diyemeyiz. Çünkü çocuklar, teknolojik ürünleri zararlı yönde kullanırken kendilerine verdikleri zararın bilincinde değildirler.

Çok değil, 20-25 sene önce parklarda, bahçelerde oynayan, bisiklete binen, top peşinde bütün gün sıkılmadan koşup eğlenen çocuklardık. günümüz dünyası bambaşka. Maalesef çocukların ve ebeveynlerinin ellerinden iPad’ler, telefonlar, bilgisayarlar düşmüyor artık. Aile veya arkadaş yemekleri gibi en önemli sosyal ortamlarda dahi teknolojiden kopamıyoruz.

Teknoloji bağımlılığı
Teknoloji bağımlılığı üzerine Amerika’da 2010 yılında Kanser Vakfı tarafından yapılan araştırma sonuçları hayli ürkütücü; ilkokul çağındaki çocuklar günde ortalama 7,5 saat teknoloji kullanıyor. Bu çocukların yüzde 75’inin yatak odasında televizyon var ve Amerikan ailelerinin yüzde 50’sinin evinde televizyon tüm gün açık. Çocukların oyunu artık çoğunlukla teknolojiye dayanıyor ve bu durum maalesef yaratıcılıklarına ve hayal güçlerine büyük ölçüde zarar veriyor. Aynı zamanda hareketsizlikleri, motor ve duyusal gelişimleri için büyük bir dezavantaj oluşturuyor.

Kanada ve Amerika’da yaşayan çocuklarda, obezite ve şeker hastalığı oranlarında maalesef çok büyük bir artış yaşanıyor. Aynı zamanda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, gelişimsel gerilikler, öğrenme güçlüğü, anksiyete, depresyon ve uyku bozukluğu oranlarının da teknolojinin aşırı kullanılmasıyla birlikte tehdit edici boyutlara ulaştığı görülüyor.

Çocuklar bilgiye ulaşmada çok başarılı olsalar dahi, bu bilgiyi hatırlamakta güçlük çekiyorlar. Ayrıca hayal gücünü kullanma ve derin düşünme gibi fırsatlardan mahrum kalıyorlar. Teknolojinin aşırı kullanımı, çocukların ruh halini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. İngiltere’de yapılan bir araştırma, günde dört saatten fazla bilgisayar oyunu ve internet kullanan çocukların, günde bir saatin altında kullananlara kıyasla, kendilerini daha kötü ve mutsuz hissettiklerini gösteriyor.

Teknolojinin sağladığı faydalar elbette yadsınamaz ve teknolojiyi hayatımızdan tamamen çıkarmamız tabii ki imkânsız. Ancak bu faydalarla birlikte, yanlış veya aşırı kullanımda görülebilecek zararların farkına varıp, gerekli sınırlamaları ve önlemleri almalıyız. Unutmayalım ki çocuklarımızın asıl ihtiyacı olan en yeni, teknolojik ürünler değil. Asıl ihtiyaç duydukları, onlarla kaliteli zaman geçirmemiz, oyun Oynamamız, sohbet etmemiz ve sarılıp sevgimizi göstermemiz... 

Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?

Çocuklar için teknoloji neyi ifade eder?

Bilgisayar, tablet, telefon, televizyon, gelişmiş oyuncaklar ve benzeri, çocukların ilgi alanına girecek tüm teknolojik ürünler. Çocuklar için teknoloji bunlardan ibarettir.

Dolayısıyla konuyu çocuklar açısından değerlendirirken; sanayi makinelerini, tıbbi cihazları, savaş malzemelerini, tüm bunların yarar ve zararlarını konuşmamıza –şimdilik- gerek yok. Doğrudan çocukların tükettiği teknolojik içerikleri ele alalım:

  TEKNOLOJİNİN ZARARLARI

1)      Zihinsel Becerilerde Bozukluk:

Çocuğun akademik başarısını olumsuz yönde etkileyerek, okulda ve derslerdeki başarısını düşürüyor. En başında söylediğimiz gibi, bu tür sorunların sebebi, teknolojinin aşırı (bilinçsiz) kullanılmasıdır. Unutmamak gerekir ki teknolojik gelişmeler, insana fayda sağlama amacı taşır. Doğru teknolojiyi, doğru miktarda kullanmak elbette zararlı değil, yararlı bir kullanım şeklidir.

2)      Sosyal Becerilerde Bozukluk:

Çevresiyle yeterince iletişim, etkileşim ve paylaşım içerisinde olmayan çocuk, tüm bu ihtiyaçlarını sanal ortamda karşılamaya çalışıyor. Gerçek hayattan kopuk olduğu bu süreç boyunca sosyal becerileri zayıflıyor.

3)      Zorbalık, İstismar ve Güvenlik Sorunları:


Çocukların ilgi duyduğu teknolojilerin genellikle internete bağlanabilme özelliği olduğunu düşünürsek, dış tehditleri de göz önünde bulundurmamız gerekir. Mesela: Siber Zorbalık!
Kötü niyetli yetişkinler tarafından istismar edilebiliyorlar. Yine kötü niyetli yetişkinler tarafından, çocuğa veya ailesine yönelik kişisel bilgiler ele geçirilebiliyor.

 4) Fiziksel Problemler:

Konunun bir de fiziksel boyutu var.
  • Göz-görme problemleri
  • Boyun ağrıları
  • Bedenin iskelet yapısında bozulma
  • Kol, el, parmak uyuşmaları
  • Aşırı yorgunluk
  • Yeterince kalori yakamayan çocukların obezite riskiyle karşı karşıya olduklarını da unutmamak gerekir.

5) Teknoloji Bağımlılığı:

teknoloji bağımlılığıKişinin teknolojik ürüne ulaşamadığı anlarda yoksunluk hissetmesine, dolayısıyla huzursuz olmasına sebep olan bir durumdur. Haliyle, çocuğa daima teknolojik ürün sunamayacağımıza göre ve bunun zaten yanlış olduğunu bildiğimize göre çeşitli kısıtlamalara gitmek zorunda kalırız. Ancak bu kısıtlamalar için gecikmiş olmamızdan dolayı çocuğun, mutsuz bir çocuğa dönüşmesine sebep oluruz.

Paylaş:

Daha iyi bir ebeveyn olmak için yapmamız gerekenler


In , , , , , ,  

İyi Bir Ebeveyn Olmak

kişilik oluşumu

1) Rol model olun

İyi bir ebeveyn olmak; destek olan, empati kuran, teşvik eden, sorumluluklarının bilincinde, iyi alışkanlıklara yönlendiren ve sağlıklı ilişkiler kurabilen bir kişilik oturtarak pozitif bir rol modeli olmaktır.

2) Ev kuralları koyun ve bunlara uyulmasını sağlayın.

Çocuklar hayatlarında kurallara ve sınırlara ihtiyaç duyarlar. Kendi memnuniyetlerini ve hazlarını erteleyebilmeyi öğrenmek zorundadırlar – özellikle de her şeyin ani yaşandığı günümüz dünyasında. Ancak akıllıca hareket edin; çok fazla kural isyana yol açabilir.

3) Çocuklar küçük yaşlardan itibaren rutinler konusunda teşvik edilmelidir.

Çocuğunuza küçük yaşlardan itibaren rutinler ve iyi alışkanlıklar oluşturması için yardımcı olun. Çocuklar küçükken, diş fırçalama gibi belli kuralları rutine dönüştürmek kolaydır. Bu rutinler çocuklara hayatları boyunca yardımcı olmakla kalmaz; aynı zamanda da güvende ve başarılı hissetmelerini sağlarlar.

4) Elektronik araçlarla geçirilen zamanı kısıtlayın.

Yemekler ve aile gezintileri gibi teknolojiden uzak durulması gereken anlarda belirli kurallar koymak önemlidir. Teknolojinin olmadığı anlar yaşamak, çocuğunuza yüz yüze olduğu kişinin aracın diğer ucundaki kişiden çok daha önemli olduğunu öğretir.

5) Çocuklarınızın arkadaşlarını tanımaya çalışın.

Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, çocuğunuz arkadaşlarından önemli ölçüde etkilenir; işte bu yüzden onları tanımaya çalışmak çok önemlidir. Sessizliği ve huzuru tercih de etseniz çocuğunuza eve arkadaşlarını çağırabileceğini söylediğinizden emin olun. Yalnızca konuşan ve yemek yiyen bir grup çocuğun etrafında olarak bile çocuğunuzun arkadaşlarının kim oldukları hakkında fikir edinebilirsiniz.

6) Şikayet etmeyin, talep edin.

Bir konuda şikayet ettiğimizde gerçekten istediğimiz aslında bir şeylerin değişmesidir. Çocuğunuz mutfakta bulaşık bıraktı ve siz bunun bir daha olmasını istemiyorsunuz. “Yine kirli bulaşık bıraktığına gerçekten inanamıyorum!” demek yerine “Bir daha kine tabak kullandığında yıkayıp bırakırsan gerçekten mutlu olurum. Teşekkürler.” demeyi deneyin.

nasıl anne baba olmalı

7) Çocuğuna sevgi ve yakınlık göster.

*Tatlı bir sarılma, küçük bir cesaretlendirme, takdir, onaylama ve hatta bir tebessüm, çocuklarının kendine güvenini ve iyiliğini büyük oranda etkileyebilir.

*Onlara ne kadar sinirli olursa olsun, çocuklarına onları sevdiğini her gün söyle.

*Sıkça sarıl ve öp. Çocuklarının, sevgi ve yakınlık ile rahat olmalarını doğumlarından itibaren sağla.

*Onları şartsız sev. Senin sevgini ancak eğer çocuklarının senin istediğin kişiler olurlarsa kazanabilecekleri şeklinde bir zorlama yaratma. Onları her ne olursa olsun seveceğini bilmelerini sağla.

8) Çocuklarını, diğer çocuklarla ve özellikle kardeşleriyle karşılaştırmaktan kaçın.

*Her çocuk bir bireydir ve eşsizdir. Eğer onların davranışlarını geliştirmelerini istiyorsan, çocuklarına kardeşleri gibi ya da komşunun çocukları gibi davranmaları gerektiğini söylemek yerine, hedeflerine kendi kendi tercihlerine göre ulaşmalarını anlat.

*Bir çocuğu diğeri ile karşılaştırmak ayrıca çocuğun kardeşleriyle ile bir rekabet geliştirmesine de neden olur. Çocukların arasında rekabetçi değil, sevgiye dayalı bir ilişki geliştirmek istersin.

9) Çocukların için zaman yarat. 

*Her bir çocuğunla ayrı zaman geçir. Birden fazla çocuğun varsa, zamanını eşit şekilde bölmeye çalış.

*Çocuklarının ilgi alanlarına göre parka, eğlence parkına, müzeye veya kütüphaneye gitmek için zaman ayır.

*Okul faaliyetlerine katıl. Çocuklarınla birlikte ödev yap. Okuldaki durumlarını öğrenmek için veli toplantılarına katıl.

10) Önemli anlarda yanlarında ol.

*Çocukların oldukça hızlı büyüdüklerini ve sen fark etmeden yuvadan uçacaklarını unutma. Patronun toplantıyı kaçırdığını bilebilir de bilmeyebilir de, ama çocukların yer aldıkları oyunda olmadığını kesinlikle hatırlayacaklardır. Çocukların için her şeyden vazgeçmen gerekmese de, en azından önemli anlar için yanlarında olmaya çalış.

*Çocuğunun okuldaki ilk günü veya başka bir önemli an için çok meşgulsen, hayatın boyunca bunun pişmanlığını yaşayabilirsin. Ve çocuğunun, lise mezuniyetini anne veya babasının gelmedikleri bir an olarak hatırlamasını istemezsin.

11) Sinirini mümkün olduğunca dizginlemeye çalış.

*Kuralları açıklarken veya uygularken, sakin ve makul olmak önemlidir.

*Bazen hepimiz sinirleniriz ve kontrolümüzü kaybederiz. Eğer pişman olduğun bir şey yapar veya söylersen, çocuğundan özür dilemeli ve hata yaptığını bilmelerini sağlamalısın. Eğer davranışın normalmiş gibi davranırsan, daha sonra seni taklit etmeye çalışırlar.



Paylaş:

Çocukla Doğru İletişim


In , , , , , ,  

Çocukla Doğru İletişim

Çocukla doğru iletişim nasıl olmalı

Çocuk yetiştirirken en önemlisinin ve en zorunun onlarla iletişim kurmak olduğunu bilinçli ebeveynlerin hepsi bilir. Biz çocuklarla iletişim kurarken doğru bildiğimiz pek çok hatalarımız olabiliyor.
Çocuklarla yaşa göre iletişim kurmanın onların sosyal, akademik ve duygusal gelişimi için çok önemli olduğunu vurguladı. Çocukların da aynı yetişkinler gibi anlaşılmak, sevilmek, saygı görmek, dikkat çekmek istedikleri ve duygusal yakınlık, destek sınırların belli olmasını beklediklerini bilmek lazım.

Çocukla Doğru İletişim Kuralları 


çocukla doğru iletişim kurmak1) Çocuğunuz sizinle işbirliğine girmiyorsa çoğunlukla "ben de bir bireyim ve isteklerim var, siz de beni anlayın" demek içindir. "Söylediklerinizin arkasında durun. Yalnızca "hayır" kelimesini kullanmamaya gayret gösterin özellikle küçük çocuklarda "hayır" demek onlar için hiçbir anlama gelmiyor. Şimdi mi hayır, sonra evet mi olacak ya da sonsuza dek mi "hayır" ve en önemlisi neden "hayır".

Çocuğunuzla iletişim kurarken çok sabırlı olmalısınız.

çocuklara karşı sabırlı olmak
2) 2 yaşın çok zor bir yaş olduğunu ve genelde her şeye ilk başta "hayır" diyeceğini hatta ağlayacağını bilerek onunla iletişim kurmalısınız. En fazla 1- 2 kısa cümleyle isteklerinizi söylemeniz yeterlidir. İşbirliğine çok açık olmadığı için uzun cümleler kurarsanız ne demek istediğinizi net bir şekilde anlayamaz.

3) 3-6 yaş arasındaki bir çocukla iletişim kurarken sabır önemlidir. Örneğin akşam saatinde bir arkadaşının evine oynamaya gitmek istiyor ve ağlıyor, bağırıyor gitmek için ve siz gitmesine izin vermediniz. "Arkadaşına gitmek istediğini biliyorum ve şu an gidemediğin için üzgünsün ama bana biraz daha iyi davranmalısın. Oyun oynamak istediğini görüyorum, başka bir fikrin var mı? Belki arkadaşına yarın gidebiliriz".

Çocuğunuz hangi yaşta olursa olsun "dinleyin"

4) Göz kontağı kurun ve sözleri bitene kadar dinleyin, alaycı bir tavır takınmayın, alay etmeyin ve dinleyin, belki onun için bu konu çok önemli ve sizinle paylaşmak istiyor. Eğer ona bakarak dinlemezseniz birini dinlemenin önemini anlamaz ve ileride aynı şekilde kendisi de iyi bir dinleyici olmayacaktır. Çocuğunuzu dinlerken aynı hizaya gelmeye dikkat edin mümkünse aynı boya gelmek için oturun.

Çok genel sorulardan kaçının

5) İlkokul çağındaki çocukların anneleri genellikle şundan şikayet ederler. "Bu gün okulda ne yaptın diyorum anlatmıyor?" Çocukların bunu anlatmama sebepleri çok genel bir soru olduğu içindir. Küçük yaştaki çocuklara genellikle çok daha spesifik sorular sormak gerekir. Yani "bugün okulda seni çok sevindiren bir şey oldu mu?" Ya da "bugün okulda üzüldüğün bir şey oldu mu? gibi.. Net sorulara cevap almak her zaman daha kolaydır. Unutmayalım ki 11-12 yaşından küçük çocuklarda soyut düşünme evresi oluşmadığından bu soruları ne kadar daraltıp sorarsak net cevap almamız o kadar kolaylaşır.

Hatalarını sürekli yüzlerine vurmayın.

6) Onların olumlu taraflarını öne çıkarıp hatalı yaptıkları şeyler için de " Bunu başka türlü nasıl yapabilirdin düşünelim, sen ne dersin bir fikrin var mı? Önce ondan fikir almaya çalışın, olmazsa " benim birkaç fikrim var, istersen ben bir tane söylerim sen de bu arada düşün aklına gelirse sen de bir tane söyle" diyerek yine onun beyin gelişimine katkıda bulunmaya çalışın. Onun yerine sizin düşündüğünüzü göstermeyin ya da cesaretini kırmayın.

çocukla iletişim7) Çocuğunuz size önemli bir şey anlatmaya çalışırken telefon konuşması yapmaktan kaçınabilir, dikkatinizi tamamen ona verebilirsiniz.

8) Eğer, çocuğunuza kızgınsanız, onunla konuşmak için sakinleşmeyi bekleyebilirsiniz.

9) Çocukların zihni bir anlamda kayıt cihazı gibi işlediğinden sadece çocuğunuzla olan konuşmalarınızın değil çevrenizdeki insanlarla olan iletişiminiz ve etkileşiminiz de ona model olduğunu hep hatırlayabilirsiniz.

10) Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olmanız önemlidir. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğruyu bulma” konusunda zorlar.

Yaşı kaç olursa olsun,unutmayın karşınızdaki sadece bir çocuk.Üstelik sizin çocuğunuz.Hayatı keşfetmeye çalışan,kendi hayat deneyimlerini oluşturan çocuğunuz için her şeyin en iyisini isterken aslında ona verebileceğiniz en iyi şey onunla aranızda kurulmuş sağlıklı bir iletişimdir.



Paylaş:

Okul Öncesi Çocuklara Öneriler


In , , , , , ,  

OKUL ÖNCESİ ÇAĞDA ÇOCUKLARLA İLETİŞİM İÇİN ÖNERİLER


Okul Öncesi Çocuklara Öneriler
Okul öncesi gelişim testlerinde gelişim dönemlerinde en önemli etki dil konuşma alanındadır. Çocuğunuzun dil gelişimini dolayısıyla zeka gelişimini olumlu etkilemek istiyorsanız çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurun. Kelime hazinesini arttırmaya önem verin. Evde bu desteği vermekte zorlanıyorsanız çevrenizde çocuğunuza fayda sağlayacak kreşe veya okul öncesi eğitim kurumlarına gönderebilirsiniz.

1)Yapma, dokunma’ demek yerine düşünmeye sevk edecek ‘dokunduğun zaman sana nasıl etkiler?’ ‘Bu konu hakkında sen neler düşünüyorsun’ gibi cümleler kullanmaya çalışın.

2)Pozitif konuşma çocuğunuzun özgüven kazanmasını sağlayacaktır. Çocuğunuza olabildiğince söz hakkı verin. Çocuğa evde söz hakkı verilmesi, çocuğun  okulda da kendisini doğru ifade etmesini sağlayacaktır.

3)Çocuklarla konuşmanın yanı sıra özellikle çocuklara kitap okumak da çocukların dil gelişimi için çok önemlidir. Okul öncesi dönemde çocuğunuzun yaşına uygun kitaplar okuyun. Bol resimli kitapları çocuğunuza gösterip ondan yorum alın. Kitap ve resimlerle ilgili düşünmeye sevk edecek sorular sorun.

4)Çocuğunuzun merak duygusunu geliştirecek oyuncaklar hazırlayın ve beraber sabırla oynayın.

5)“Söz gümüşse sükût altındır”. Çocuğunuzun sizin söyleyeceklerinize, bilgilerinize ihtiyacı olduğu kesinlikle yadsınamaz… Ancak iyi bir dinleyici olmanın da onu ne kadar rahatlattığını göreceksiniz. İyi bir dinleyici olmanız ileride onun da sizi can kulağıyla dinlemesini sağlayacaktır. Konuşurken onun sözünü kesmemeye dikkat edin, ama onu da sizin ve başkalarının sözünü kesmemesi gerektiğini anlatın.

6) Çocuğunuza bir şey anlatırken çok uzun cümleler kurmamaya, yalın ve sade bir dille konuşmaya özen gösterin. Doğal olun. Uzun uzun açıklamak, konuşmak her zaman sizin istediğiniz sonuçları yaratmaz. Çocuğunuzun gözünde çok bilen, çok açıklayan değil çok konuşan anne- baba olursunuz. Özellikle okul öncesi dönem ve ilkokulun ilk yıllarındaki çocuklarda kısa, sade ve net konuşmak daha iyi olacaktır.

7) Anne babaların çoğu çocuklarının kendileriyle çok konuşmadığından, okulda ne olduğunu anlatmadığından yakınmakta… “Akşam eve geldiğimde, ‘bugün okulda ne yaptın?’ diye soruyorum, cevap vermiyor. Ya da hiçbir şey yapmadım diyor. Ne yapmalıyım?” Hangimiz kapıdan girer girmez sorulan, “bugün ne yaptın?” ya da “günün nasıl geçti?” sorularına kibarca ve açıklayıcı cevaplar veriyoruz… Önce bir oturup rahatlamak istemez, sonra da kendiliğimizden o günkü ilginç şeyleri paylaşmaya başlamaz mıyız? Çocuğumuza da bu fırsatı versek nasıl olur? Önce sohbet etsek, o gün neler yaptığımızı, yaşadığımız ilginç olayları anlatmaya başlasak mesela… Belki o zaman o da yaşadığı bir anı paylaşmak isteyebilir… Yani sorgulayıcı olmak yerine paylaşımcı olmak… Kendi anne babalarınızın yaptıklarını anımsamaya ne dersiniz? “Bugün çok işim vardı, bugün çok yemek yaptım, bugün Nermin hanım geldi, öğleye kadar elektrikler yoktu vb.”

8)Doğal ve keyifli iletişimin en rahat kurulduğu yer ve zamanlardan birisi de yemek masaları ve yemek saatleridir. Ne yazık ki son dönemde çocukların sağlıklı beslenmesi adına bu zamanlar “yedin-yemedin” söylemleri ile geçiyor. Sonuçta da elimizde kalan, ağlayarak masadan kalkan çocuklar, bazen fiziksel açlık, bazen de duygusal açlıkla sonlanan yemek zamanları oluyor…

9) Çocuğu yargılamamak..O gün arkadaşı ile bir olumsuzluk yaşayan çocuğa hemen, “Sana vurdu mu? Sen ne yaptın? Onunla oynama! Öğretmenine söyleseydin!” vb. sözlerle yaklaşmak sorgulama ve yargılama içermektedir. Bunun yerine çocuğu dinleyerek, o esnada ne hissettiğini öğrenmek, duygusunu ifade etmesine izin vermek çok daha sağlıklı olacaktır.

İLETİŞİMDE ENGELLER


Yetişkinlerin çocuklarıyla iletişimde aldıkları tavırları belli başlıklarla özetleyebiliriz:

1-Emir verme, yönetme:
“Yapman gerekir….yapacaksın….yapmak zorundasın.”
-Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir.

2-Uyarma, tehdit etme:
“…yapamazsın…..ya yaparsan….yoksa…”
-Korku boyun eğme yaratabilir.

3-Ahlak dersi verme:
“…yapmalıydın….senin sorumluluğun….şöyle yapmak gerekir….”
-İnatlaşmaya davet çıkarır, Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir.

4-Öğüt verme, çözüm getirme, fikir verme:
“Ben olsam….neden böyle yapmıyorsun?…Bence,,,sana şunu önereyim…”
-Çocukların kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder.

5-Mantık yoluyla inandırma:
-“İşte şu nedenle hatalısın….” “Olaylar gösteriyor ki….”Evet. Ama…”“Gerçek şu ki…”
-Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.

6-Yargılama, eleştirme, suçlama:
“Olgunca düşünmüyorsun…” “Sen zaten tembelsin…”
-Yetersizlik, aptallık ve yanlış değerlendirme anlamı taşır.

7-Övme, görüşüne katılma, teşhis koyma:
“Çok güzel…” “Haklısın, o öğretmen berbat birine benziyor..”
-Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu anlatır.

8-Ad takma, gülünç duruma düşürme:
“Koca bebek..” “Hadi bakalım süpermen..” “Gerizekalı”…
-Çocuğun kendini değersiz hissetmesine yol açar.

9-Tahlil etme, teşhis koyma:
“Senin derdin nedir biliyor musun?” “Her halde çok yorgunsun.” “Aslında sen öyle demek istemiyorsun.”
-Tehdit edici, tedirgin edici olabilir.
-Başarısızlık duygusunu uyandırabilir.

10-Teskin etme:
“Zamanla kendini daha rahat hissedersin…”
-Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur.

11-İnceleme, araştırmak, soruşturmak:
“Neden…?Kim?….Sen ne yaptın?…Nasıl?….”
-Çocuklar sorulara genellikle hayır demeye, yarı doğru cevaplar vermeye başlarlar.

12-Konu değiştirme, işi alaya vurma, şaka yolu:
“Sen neden dünyayı yönetmiyorsun?”
-Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, olaylardan kaçmak gerekli, mesajını ime edebilir.

ETKİLİ İLETİŞİM YOLLARI


A-Sessizlik: Sessizlik kadar kişiye konuşma olanağı tanıyan güçlü bir etken yoktur. Sadece sessiz durarak karşıdaki kişiye, çocuğa konuşma alanı bıraktığımız için, çocuk konuşmaya yönelebilir.

B-Duyguların Anlaşılması: Kişiye gerçekten anlaşıldığı, dinlenildiği ve değer verildiği hissi uyandırır. Son derece etkilidir.
“Korkmuş görünüyorsun”
“Öğretmenine biraz kızmış gibisin”

C-Kabul Mesajları: Gözlerine bakmak, ses tonunu kullanmak, onaylamak, başınızı sallamak, ellerinizi omzuna koymak gibi doğru yerde doğru beden dilini kullanmak şifre çözücü etki yapar.

D-Ben dilini kullanmak: “Sen” yerine “Ben” dilini kullanmak, en azından kavgayı, inatlaşmayı ve direnci kırar.
“Ayakkabılarınla içeri girdiğinde ve yerler çamur olduğunda üzülüyorum”

Paylaş:

Okul Öncesi Çocuk ve İletişim


In , , , , , ,  

Okul Öncesi Çocuk ve İletişim


Çocuk ile doğru iletişim kurmak


Çocukla etkili iletişimin temeli , tatlı dil ve güler yüzle atılır. Çocukla konuşurken ağzımızdan çıkan sözler kadar yüzümüzün aldığı şekil ve beden dilimiz de son derece önemlidir.

Burada en önemli noktanın samimi ve içten olmak olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Son yıllarda anne babalar çocukla nasıl iletişim kurulacağı yolunda o kadar çok makale okudular, o kadar çok danışmanlık aldılar, o kadar çok başkalarını taklit etmeye çalıştılar ki asıl önemli olanın samimiyet, içtenlik ve doğallık olduğunu unuttular.

Mükemmel olma ve hata yapma korkusunun sonunda endişe ve kaygı yarattığını hepimiz biliyoruz. Çocuğumuzla konuşurken taşıdığımız bu duyguların ona da geçeceğini, gitgide doğallıktan uzaklaşılacağını ve amaca ulaşmayacağını da unutmamalıyız.

Okul Öncesi Dönemde Çocuklarla Doğru İletişim Kurmak Neden Önemli?


çocuk ile okul öncesi iletişim***Okul öncesi çağda öğrenilen kelime sayısı ile eğitim başarısı hakkında bilinen en önemli araştırma Hart ve Risley tarafından yapıldı. Hart ve Riesley farklı gelir seviyelerinden  42 çocuğu aileleriyle birlikte izlemişlerdi. Araştırmada çocuk ve ebeveynler arasında geçen kelime sayıları, anne babanın iletişimde cesaret verici yada cesaret kırıcı sözcükleri gözlemlenmiş ti.

Hart ve Riesley’in araştırmada elde ettikleri sonuçlardan bazıları şunlardı: Varlıklı ve eğitimli bir ailenin üç yaşındaki çocuğu 1.116 kelime bilirken yoksul ve eğitim seviyesi düşük  bir ailenin aynı yaştaki çocuğu ancak 525 kelime biliyor. Farklı çevrelerdeki çocukların kelime sayıları arasındaki bu fark her geçen ay artıyor ve benzer potansiyelle hayata başlayan bu çocuklar 3 yaşına geldiklerinde aradaki kelime dağarcığı ciddi oranda açılıyor. Aşağıdaki tablo çocukların 4 yaşına ulaştıklarında çocukların karşılaştıkları kelime sayısı arasındaki farkı açıklıyor.

Düşük  sosyo ekonomik düzeyde aileler çocuklarına konuşmalarıyla özgüven ve cesaret vermiyor daha çok çocukların cesaretini kıran yasak içerikli cümleler kullanıyor . Üst sosyo ekonomik düzeyde aileler hem çocuklarına daha fazla kelime kullanıyor, hem de çocuklarını motive ediyor, bilgiyi sorgulamasını sağlıyordu.

Yoksul ve eğitim seviyesi düşük ailelerin cesaret kırıcı kelimeleri toplam kelimelerin 2 katından fazla. Yani kullanılan kelimelerden çoğu azarlama, uyarma yada reddetmeye yönelik. Eğitimli ve varlıklı  ailelerde ise cesaret veren olumlu ifadeler, cesaret kırıcı kelimelerin 5 katından fazla.

Paylaş:

Çocuk Ve Teknoloji


In , , , , , ,  

Teknoloji çocukların hayatında nasıl bir etki yaratıyor?


Çocuk Ve Teknoloji

Hepimiz teknolojinin yarattığı sorunlardan şikayet ediyor, teknolojinin olumsuz etkilerinden söz ediyoruz. Ancak hiçbirimiz teknoloji olmadan da yaşamak istemiyoruz. Anne-babanın kullandığı teknoloji ve teknolojiyi tüketme süreleri çocukları da etkiliyor. Daha anne karnında teknolojiyle tanışan çocuk, teknolojik bir dünyanın içine doğuyor. Bu nedenle teknolojiden kaçmak imkansız. Ancak teknolojiyi doğru kullanmak gerekir ki, olumsuz etkilerden kurtulabilelim.

ABD Pediatri Birliğinin yaptığı araştırmaya göre 3 yaşından önce, günde bir saat televizyon izleyen çocuklar 7 yaşına geldiklerinde, dikkatlerinde %10’luk bir azalma meydana geliyor. 2 yaşın altında uzun süre televizyon izleyen çocuklardan ise otistik belirtiler görülebiliyor. Uzun süre televizyon izleyen çocuklarda, diğer çocuklara göre %30-40 oranında hiperaktivite ve dikkat eksikliğine yol açabiliyor. Aynı şey tablet ve cep telefonları için de geçerli. Küçük yaşlarda maruz kalınan televizyon/tablet vb. çocuklarda saldırganlığa sebep oluyor, dil gelişiminde gecikmelere sebep oluyor, motor becerilerde gerilemelere yol açıyor. Fazla televizyon izleyen çocukların içe dönük bir yapıda olduğu ve sosyal iletişim becerilerinin zayıf olduğu da bir başka araştırma sonucu.


Ebeveynler olarak neler yapmalıyız?


teknolojinin çocuğun üzerinde ki etkisi


1)Çocuğunuzun siz iş yaparken televizyonla oyalamayın. Sizin ev içerisinde farklı bir işle ilgilenirken çocuğunuzun televizyonda hangi programı izlediğini kontrol edemezsiniz. Günlük hayatınızda rutin işlerinizi yapmanız gerekir fakat çocuğunuzu da bu sürece katabilir ve ona sorumluluk verebilirsiniz.

2)Çocukların en etkilendiği alanlar ise reklamlardır. Reklamlarda çok hızlı görüntü değişimi ve ses efektleri çocukların dikkatlerini çeker. Bu noktada ailelerin uyku ve yemek problemlerinde sıklıkla başvurdukları reklamların soruna kısa süreli bir çözüm olduğu unutulmamalıdır. Ailelerin yemek esnasında televizyonu hem kendileri hem de çocuklarının yemek yeme alışkanlıkları için önemlidir. Yemek sofrası sadece yemek yenilen bir alan değil aynı zamanda ailenizin bir paylaşım ortamı olduğu da unutulmamalıdır.

3)Çocuğunuzun izlediği çizgi filmlerin şiddet, korku ya da farklı yargılar ya da inanışlar içerip içermediğini bilmeniz gerekir. Bu noktada çizgi filmlerin içeriğini önceden araştırabilir buna uygun program akışında programları seyrettirebilirsiniz.

4)Çocuğunuzun izleyeceği ya da aynı ortamda misafir izleyici olacağı programları önceden tespit etmeniz çok mümkün olmasa bile RTÜK’ün önceden belirlediği akıllı işaretlerden de yararlanabilirsiniz.

5)Çocuğunuzun sürekli olarak aynı programları izlemesi, izlediği programın kahramanını rol model alması kaçınılmazdır. Bu noktada farklı programları da onun hayatına katabilirsiniz.

Unutmayın ki patron sizsiniz! Çocuğunuzun televizyon izlemesine izin vermek kadar izleyeceği süreyi sınırlandırmak da sizin elinizde. Televizyonu çocuğun kendini oyalaması dışında ailecek yapılan bir aktivite haline çevirin. İzlediğiniz çizgi film sonrası çocuğunuzla paylaşımda bulunun, mesajların farkına varmasını sağlayın. İzlediğiniz çizgi film üzerinden gerçeklik ve hayal arasındaki farkları anlatarak çocuğunuza farkındalık kazandırın. Ayrıca bir izleme planı oluşturarak kuralları baştan sizin koymanız ve pazarlığa açık olmamanız iplerin sizin elinizde olmasını sağlayacaktır.

Özellikle en çok sorulan soru olarak şuna değinmek istiyorum ..


Masa başında oturup yapılan çalışmaya odaklanmakta, başladığı işi bitirip, zamanını verimli kullanmada ya da sofrada oturup yemek bitene kadar sandalyede kalmakta sıkıntı yaşayan hareketli ve dikkati kısa süreli olan çocukların çok uzun süre televizyon izleyebiliyor olmaları sizleri şaşırtmaktadır. En sık sorulan soru “Saatlerce kıpırdamadan televizyon izleyebiliyor, gerçekten hareketli ya da dikkati dağınık olmayabilir mi?” sorusudur. Bu sorunun yanıtı televizyonun kendine özgü yapısında yer almaktadır.

**Televizyonda en monoton programlarda bile, bir görüntünün ekranda kalma süresi 3 saniyedir. Reklam, magazin ya da çocuk programlarında bu süre daha da kısadır. Bebeklerin televizyon karşısında özellikle reklamları durup dikkatle izlediklerini hepimiz gözlemlemişizdir.

**Bu nedenle televizyon izlerken gereken dikkat süresi zaten en fazla 3 saniyedir. İzlenen şey her 3 saniyede bir değiştiği için televizyon izlemek uzun süre zihinsel çaba ve dikkat gerektiren bir etkinlik değildir. Oysa, okumak, çalışmak ve sınıfta ders dinlemek uzun süreli konsantrasyon gerektirir.

Televizyon Seyretme Eğitimi Nasıl Olmalı?


TELEVİZYON SEYRETME EĞİTİMİ NASIL OLMALI?Çocuğun televizyonda seyredeceği programlarda seçici davranmak  ve televizyon izleme süresini sınırlı tutmak, uyulması gereken ana ilkelerdir. Televizyon sürekli izlendiğinde, çocuğun akranlarıyla olan ilişkilerini, böylelikle sosyal gelişimini olumsuz etkiler. Zaman içerisinde çocuk, arkadaşları tarafından aranmayan, yalnız bir birey konumuna düşer. Başta göz olmak üzere çeşitli organları zarar görür. Çocuğa ev dışında başka seçenekler sunulması sayesinde televizyonu daha dengeli seyredebilmesi açısından faydalı olacaktır.


Aşırı Televizyon İzlemenin Olumsuz Etkileri?


Okuma başarısını ve akademik başarıyı düşürür. Çünkü televizyonun yalnızca görsel algıya hitap   eden doğasının, beynin sağ yarı küresinde ki dille ilgili bölgenin gelişimini engellemesidir. Çocuk uzun süre televizyon seyredip bu aşırı uyaranlara alıştığında, hafif uyaranlara dikkatini verememekte, bu nedenle de böylesi programlar, onun oyunlarında ve sosyal ilişkilerinde beynini özgürce kullanmasını önlemektedir. Araştırmalara göre sürekli ve plansız TV izlemenin, ön beyin korteksi planlama, organizasyon, dikkat ve öz-denetim bölgelerini tembelleştirdiği görülmektedir.
Okul öncesi çocuklar için en fazla bir saat, okul çağı çocukları için ise iki saatin altında bir süre, televizyon seyretmesi yeterlidir.


Paylaş:

Yeni Doğan Bebeğin Getirdiği Kardeş Kıskançlığı


In , , , , , ,  

Yeni Doğan İle Beraber Kardeş Kıskançlığında Ebeveynlere Düşen Görevler 


Çocuğun kıskançlığı anormal bir davranış değildir. Birçok durumda kıskançlık, ilginin ve şefkatin kaybolmasına verilen tepkidir. Bazı durumlarda bu tepki ciddi boyutta ya da kalıcı olabilir ve çocuğun gelecekteki hayatını olumsuz etkileyebilir.

Kardeşini kıskanan çocuk farklı birçok tepki gösterebilir. Küçük kardeşe yönelik saldırganlık, bebeksi davranışlara geri dönüş (katı yiyecekler yemeyi reddetme, mesane kontrolünü kaybetme, vb.), anneden ya da genelde insanlardan kendini geri çekme ya da duyguları bastırma (“umurumda değil”) gibi tutumlar örnek verilebilir.

Diğer yandan, çocuk 4 yaşına basana dek kardeşe sahip olmazsa ve gerektiği yerlerde bağımsız davranmayı öğrenmişse, kıskançlık gösterme olasılığı daha azalır. Bu durumda çocuğun kardeşine yardım etmek, bağımsızlık girişimlerinin bir parçası olduğu için çocuğa kendini iyi hissettirir.
Çocukların kıskançlık duygularını bastırmak yerine ifade etmeleri, onların duygusal stresten uzaklaşmalarına ve bastırılan düşmanlıkların gerilimini atmalarına yardım eder. Kıskanç çocuk, diğerlerinin sevgisini hak etmediğini düşünürse kendini kötü ve değersiz olarak değerlendirir. Bu yüzden aileler çocukların gereksinimlerini karşılayarak sürekli şefkat göstermelidirler.


Çocuğunuzu hazırlama sürecinde yapabilecekleriniz:


1.  Çocuğunuzla onun bebekliği ile ilgili anıları paylaşın. Bebeklik döneminde çekilmiş fotoğraflarına ve o dönemde almış olduğunuz kitaplara beraber bakın. Onunla ne kadar ufak göründüğü, o zamanlar yürüyemediği ve kendi kendine yemek yiyemediği hakkında konuşun.

2. Çocuğunuzla onun bebeklik dönemindeki giysilerini ortaya çıkartın. Beraber yeni doğan bebeğin giyebileceği kıyafetleri seçin.

3. Çocuğunuzla abla ya da ağabey olma konularını içeren hikayeler okuyun. Kıskançlık gibi duygularla baş etmesine yardımcı olacak kitaplar seçin.

4. Varsa yeni doğum yapmış bir arkadaşınızı çocuğunuzla beraber ziyaret ederek, çocuğunuzun bebeği görmesini sağlayın.

5. Kardeşine söylemesi için basit bir ninni öğretin.

6. Siz doğum için hastanede olduğunuz sürece ona kimin bakacağını söyleyin.

7. Çocuğunuza bir bebek beklediğinizi söylediğinizde size hiçbir şey söylemeyebilir, ya da karnınıza dokunarak bebekten nefret ettiğini söyleyebilir. Bu durum karşısında şaşırabilir ya da hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Ama size duygularını ifade ettiği için şanslı sayılırsınız. Çocuğunuzun rahatlıkla hissettiklerini size söyleyebilmesi size güvendiği içindir. “Bunu bana söylediğine sevindim. Kardeşin doğunca sana zaman ayıramayacağımı mı düşünüyorsun? Eğer böyle hissedersen yanıma gel ve bunu bana söyle. Beraber bir şeyler yapabiliriz” diyerek onu rahatlatabilirsiniz.



Bebek doğduktan sonra;



1. Eğer mümkünse, sizi hastanede ziyaret edebilmesi için gerekli hazırlıkları yapın.

2. Onu sık sık telefonla aramaya çalışın.

3. Hastaneden eve dönüşte ona verebileceğiniz bir hediye hazırlayın.

4. Eve girerken bebeği bir başkası taşırsa, sizin de oğlunuzu ya da kızınızı kucaklama fırsatınız olur ve yeni kardeşini onunla beraber karşılamış olursunuz.

5. Bebekle ilgilenmek oldukça zamanınızı alacaktır. Diğer çocuğunuz bebekten önceki zamanda olduğu kadar onunla ilgilendiğinizi hissetmeyebilir. Her ikinizin de beraber yapmaktan keyif aldığı aktiviteler yaratın. Örneğin, beraber kitap okuma, oyun oynama, parka/yemeğe gitme, vb. gibi. Verdiğiniz kısa süreli fakat yoğun ilgi bile çocuğunuzun kendini iyi hissetmesini sağlayacaktır. Bunu yatmadan önce, bebek uyuyunca vb. gibi uygun zamanlarda yapabilirsiniz.

6. Oyuncak bebekleriyle ya da ayıcıklarıyla oynarken de kardeşine duyduğu duyguları, hatta kızgınlığını gösterebilir. Bazı çocuklar çizerek ya da anlattıkları hikayelerle duygularını ifade edebilirler. Çocuğunuzun bebeğe alışması aylar alabilir. Bu zor zamanlarda onu daha fazla kucaklamanıza, ona daha çok sevgi göstermenize ihtiyaç duyabilir.

7. Çocuğunuz geriye dönüşler yaşayıp “bebek” gibi davranabilir. Örneğin bebek gibi konuşup, biberondan süt içmek isteyebilir. Eğer bu davranışlarını görmezden gelirseniz zamanla kaybolacaktır. Ona, daha büyük olduğu için yapabildiği davranışları ve bunları izlemekten keyif aldığınızı hatırlatın. Örneğin, yürüyebildiği, konuşabildiği, oyun oynayabildiği, vb. gibi.

8. Kardeşine yardım edebileceği fırsatlar yaratın. Örneğin, bebekle konuşması ya da ona şarkı söylemesi, bezini ya da suyunu getirmesi, vb. gibi). Çocuklar yardım ettikleri zaman kendilerini önemli ve işe yaramış hissederler.
Paylaş:

Kardeş Kısnkançlığı Ve Anlaşmazlığı


In , , , , , ,  

Kardeş Kıskançlığı Ve Anlaşmazlığı


   İnsanın doğasında var olan kıskanma duygusu çocuklukta genellikle kardeş doğumu ile su yüzüne çıkar. Bir kardeşim olsun, kardeş istiyorum diyerek anne babasını bıktıran bir çocuk bile kardeş doğumundan sonra kıskançlık belirtileri gösterebilir.

Kardeş Kıskançlığı Ve Anlaşmazlığı

   Yeni bir kardeşin gelmesi her şeyden önce eve yeni bir birey gelmesi demektir. Bu yeni birey rakip olarak algılanacaktır. Devamlı bakıma muhtaç, annenin tüm zamanını alan, bütün aile bireylerinin ilgisini çeken küçük yavrunun rakip olarak algılanması doğal karşılanmalıdır. Sadece ev içindeki bireylerin değil misafirlerin dahi odak noktası olmuştur, ona hediyeler gelmekte, devamlı ondan söz edilmektedir.

    Yeni bebeğin dünyaya gelmesini telaşı ve sevincini fazlasıyla yaşayan aile bireyleri bir an başka bir çocukları olduğunu unutabilirler. Ancak çocuk ne olup bittiğini dikkatlice izlemektedir. Özellikle ailenin ilk çocuğu ise kendisine olan ilginin birden azaldığının farkındadır. Kendisinin de var olduğunu ispatlama çabası ile yaptığı birkaç farklı davranış biçimi anne-baba tarafından tepkiyle karşılanır. Ailenin bu tutumu çocuğun ‘’Beni artık sevmiyorlar’’ düşüncesini destekler.

   Bazı anne babalar çocuklarına devamlı ‘’Biz seni ondan daha fazla seviyoruz’’ gibi sözler söylerler. Ancak çocuğun istediği daha fazla sevilmek değil, sadece sevilmektir. Eğer yeni gelen kardeşe anne babanın ilgi ve sevgisi daha fazla ise bu sözlerin çocuk için bir kıymeti yoktur. Önemli olan kendisine eskisi kadar çok sevildiğini ve değerinden hiçbir şey kaybetmediğini çocuğa hissettirmektir.
   Yeni doğan kardeşi ağlamasına karşın ailesi tarafından seviliyor, kendisi aynı davranışta bulunduğunda azarlanabiliyor. Bu durumda çocuğun bazı davranışlarının normal karşılanmasında sonsuz yarar var.

   Bazı çocuklar kardeşi gibi bakılmak, beslenmek aracılığı ile dikkati üzerine çekmeye çalışırken, bazısı da kardeşine çeşitli şekillerde zarar verecek davranışlarda bulunabiliyor.

   Özellikle 7 yaş öncesi kardeş sahibi olunduğunda büyük çocuğun yaşadığı sorunlar artabiliyor. Çocukların dünyayı ve olayları algılayış biçiminin, bu yaşla beraber değişip gelişmesinden dolayı bu durum yaşanıyor.

   Bazı çocuklar kardeşi doğduktan sonra ona yoğun ilgi ve alaka gösterir, her ihtiyacını karşılamak ister ve bebeğin bakımında anneye yardımcı olmak için çabalarlar. Bunlar genellikle kıskançlığını dışa vuramayan çocuklardır. Gösterdikleri sevgi ve ilgi çok abartılı ve sahtedir. Aslında kıskançlık duygusunu dışa vurmadaki zorlukları nedeni ile böyle davranmaktadırlar. Kardeşlerini kıskandıklarını belli ederlerse annelerinin tamamen kendilerinden uzaklaşacağı gibi bir duyguya kapılır ve hissettiklerini dışa vuramazlar.

   Yeni bebeğe, çocuğun yanında çok fazla sevgi gösterisinde bulunma, devamlı ondan ve onun şirinliğinden bahsetme gibi davranışlardan uzak durulmalıdır. Çocuk anne babanın kendisine olan ilgi ve sevgisinin azalmadığını hissettirmelidir. Bunu hissettirmek de anne babanın elindedir.

   Küçük çocuk ağlayarak, annenin duygusallığını kullanmaya çalışır. O zaman büyük çocuğa sen ağabeysin, sen ablasın diye haksızca yüklenilmesi hatalı bir tutum olur. Küçük çocuğun anne ve babası tarafından devamlı desteklendiğini ve kayrıldığını düşünen ağabey ya da ablanın anne babaya karşı olumsuz tutum sergilemesi doğaldır.

Paylaş:

Çocuk Korkuları


In , , , , , ,  

Çocuk Korkuları Nelerdir ?

Çocuk Korkuları

K
orku
, bir anlamda insanın hayat sigortasıdır. Korku dıştan gelen tehlikelere karşı duyulan doğal bir tepkidir. Aslında kişiyi tehlikeye karşı hazır hale getiren bir çeşit uyarı olması nedeniyle gerekli ve faydalı bir düzenektir. Ancak bazen bu doğal tepki hali o kadar aşırı olur ki kişinin günlük işlerini ve düzenini bozar. İşte o zaman fobiden bahsederiz. Korkusuz olarak isimlendirilen insanlar, aslında korkusuz değil, korkuyu kontrol edebilen insanlardır. Onlara korkusuz demek yerine cesur demek daha doğru olacaktır. 


Korkular çocuklarda oldukça sık rastlanan tepkilerdir. Okul öncesi çocuklarda korkular çocuktan çocuğa değişiklik ve farklılık gösterebilir. Çocuk korkuları, sistematiği itibariyle iki gruba ayrılır. 









  1. Geçici uyum korkuları
  2. Öğretilmiş korkular 






1.  Uyum Sırasında Yaşanan Geçici Korkular: Yeni doğan bir bebek "anneden ayrılma endişesi" adını verdiğimiz bir çeşit korku yaşar. Alışık olduğu ana rahmini terk eden bebek, gözlerini açtığı yeni hayata hemen uyum sağlayamaz. Aniden ortaya çıkan ışıktan, kapı sesinden, insan bağırmasından, korna sesinden, araba gürültüsünden, gök gürültüsünden korkar; sıçrayarak ve ağlayarak tepki gösterir. Zamanla çevreye alıştıkça korkuları azalır. Gözlerini açıp annesini yanında göremeyince, annesinin kaybolduğunu korumasız kaldığını zanneder, kendisini yalnız hisseder, korkuya kapılır, ağlamaya başlar. Annesini yanında görünce korkusu geçer, neşesi yerine gelir. Anneden ayrılma korkusu 4 yaşında tamamen ortadan kalkar. Ancak üç yaşına kadar çeşitli sebeplerle anneden ayrı kalan çocuklarda güvensiz bir kişilik oluşmaktadır. Çocuklar doğal olarak karanlıktan, yalnız kalmaktan, yaralanmaktan, yükseklikten, kalabalıktan, yabancılardan, hayvanlardan, düşen ve kırılan bir şeyden korkarlar. Çocukların korkuları ile alay edilmemeli, korkularını dile getirmelerine izin verilmelidir. 

Büyüdükçe bu korkuların azalması beklenir. Ancak anne ve babanın yanlış tutumları ve adeta korkuyu çocuklarına öğretmeleri nedeniyle bu geçici korkular uzun yıllar devam edebilirler. Toplumumuzda korkutma bir çeşit eğitim ve disiplin aracı olarak kullanılmakta ve çocuğa korku aşılamaktadır.

Korkuları olan çocuklara yardım:


Anne babanın korkan çocuğa söyledikleri ilk söz "Bebek gibi niye korkuyorsun" olmaktadır. Çocuğu aşağılayan bu yaklaşımla sorunu çözmek mümkün değildir. Yapılması gereken çocuğa ne hissettiğini anladığınızı söyleyip yardımcı olacağınız mesajını vermektir. Korkusunu yenebilmesi için ona zaman tanımak ve adım adım sorunun üzerine gitmesini sağlamak zorundasınız. Attığı her adımda onu cesareti nedeniyle kutlamalı ve gelecek için ümit vermelisiniz. Örneğin, karanlıkta ve yalnız başına odasında uyumakta zorluk çeken bir çocuğun ışık açıkken ya da gece lambası yanarken odada yalnız yatabilmesi çok olumlu karşılanmalı çocuk güzel sözlerle ve gerekirse hediyelerle ödüllendirilmelidir. Korkudan kurtulmanın yolu yeni korkular oluşturmak değildir. Dolayısıyla korkusu nedeniyle çocuğun cezalandırılması, korkusuna yeni korkular eklemekten başka işe yaramaz.

2. Öğretilmiş Korkular: Anne babalar çocuklarını tehlikelere karşı koruma ve onları uyarma adına bazen işin dozunu kaçırır, içlerine korku salarlar: "Sakın elimi bırakma, kaybolursun. Sakın evin önünden ayrılma, kötü adamlar seni kaçırır. Sakın oraya çıkma, düşersin. Sakın sokağa çıkma araba çarpar. Tanımadığın birinden şeker ve çikolata gibi şeyler alma, elinden tutup götürmek isterse gitme, gidersen sana kötülük yapar," gibi abartılmış uyarılar çocukta çevreye ve insanlara karşı korku beslemeye yol açmaktadır. Bazı anne babalar ve çocuk bakıcıları çocuklara söz dinletmek ve uslandırmak için öcü, cadı, hortlak, dev, hayalet gibi hayali varlıklarla veya polis, doktor, iğneci, dilenci, hırsız gibi yabancı insanlarla korkutma yolunu seçmektedir. 

Özellikle anneler, çocukların yaramazlığından bıktıkları ve söz geçiremedikleri zaman onu annesiz bırakmakla tehdit ediyorlar. "Beni üzmeye devam edersen, bırakıp giderim, annesiz kalırsın. Beni çok üzüyorsun senin yüzünden hasta olacağım." Bu sözleri duyan çocuklar korkuya kapılır, anneyi kaybedeceklerini düşünürler.

Okulda başarısız duruma düşme, ailesi ve arkadaşları tarafından sevilmeme, değer verilmeme korkuları da yine anne babanın yanlış tutumlarından kaynaklanmaktadır. Çocuklar, ölüm korkusunu da büyüklerden öğreniyorlar. Yangın, sel, deprem, trafik kazası gibi korkuların temelinde ölüm korkusu vardır.

Yetişkinler üzerinde yapılan bazı araştırmalara göre, bu korkuların veya fobilerin çocuklukta bastırılmış, özellikle ölüm korkusundan kaynaklandığını göstermektedir. Kapalı yer, yükseklik, gök gürültüsü, karanlıkta kalma, evde yalnız kalma, asansör vb.

SIK GÖRÜLEN NORMAL SAYILABİLECEK KORKULAR VE GÖRÜLDÜĞÜ YAŞLAR


İLK 6 AY :    Gürültü, ani hareket eden nesneler

07-12 AY:      Yabancı kişiler

01-5 YAŞ:      Yüksek ses, karanlık, hayvanlar, aileden ayrılma

03-5 YAŞ:      Hayaletler, canavarlar

06-12 YAŞ:    Hırsız, cezalandırılma, yaralanma



Paylaş:

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


In , , , , , ,  

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?

   Boşanan çiftler, çoğu zaman birbirini kötüleme eğilimindedir. Hafta sonu kalmak üzere gittiği ayrıldığınız eşinizden dönen çocuğunuzu, olabildiğince tarafsız bir şekilde ve yorum yapmadan dinlemek olmalıdır.

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


   Çocuğun velayetine sahip olan kişi, hangi koşulda olursa olsun, çocuğun ayrı olduğu yetişkini düzenli bir şekilde görebilmesi için gerekli çabayı göstermelidir. Çocuklar, her ne kadar isteksiz görünseler de, ayrı olduklarıyla buluştukları zaman genellikle mutlu olurlar.

   Bu gergin ortamdan her iki tarafın ailesi uzak tutulmalı, çocuğun anne yanındayken olabildiğince ev dışı "anne-çocuk" beraberliğini, baba yanındayken de "baba-çocuk" beraberliğini yaşamasına ortam hazırlanmalıdır.

   Her iki taraf, yaşam boyu çocuğun anne ve babası olacağının bilincinde, ilişkilerini uygarca sürdürebilmelidir. Boşanma gerekçeleri çocuğun önünde dile getirilerek, kendi haklılığı, diğerinin haksızlığı şeklinde çocuğu beyni yıkanmaya kalkışılmamalıdır. Aksi takdirde çocuk, gerçek duygularını yansıtmak yerine, her ikisini de memnun edecek rolleri oynamayı yeğler.

   Eski eşler arasındaki sürtüşme en aza indirilmeli, çocuğun önünde tartışma yapılmamalıdır. Zaman zaman bir araya gelindiğinde, çocuğu mutsuz kılacak bir ortam yaratmaktan kaçınılmalıdır.

Paylaş:

Çocuğun Eğitiminde Kitabın Yeri


In , , , , , ,  

Çocuklarda Kitap Okuma Alışkanlığına Genel Bir Bakış


Kitap, çocukların bilimsel, duygusal, psiko-motor gelişimlerini destekleyen, dil, sosyal ve ahlaki gelişimlerine de doğrudan etki eden önemli bir araçtır.

Çocuğun Eğitiminde Kitabın Yeri

“Okuma kültürü” denilen bu alışkanlık aile ve okulda kazanılır. Okuma ilgisinin geliştirilebilmesi için aile ve okul, çocuğa faaliyet olanakları hazırlamalıdır. Üstün yetenekli çocuklar, normal çocuklardan iki veya üç kat daha çok okurlar ve okuma amaçları bilgi edinmek noktasında yoğunlaşır.

Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır. O, sadece kitap sayfalarını çevirmekten hoşlanır. Bu eylem, onun küçük kas koordinasyonunun gelişmesinde yararlı olur. 2 yaşından itibaren çocuk, tamamı resimden oluşan, bez veya kalın kartondan yapılmış, elinde tutabileceği küçük kitapları sever. 3-4 yaş çocukları, kendilerine resimli öykü kitaplarının okunmasını ister.

Çocuk bir kitaba aşinalık kazandıkça pek çok kez tekrarlanan söz ve cümleciklerde ana-babaya katılacaktır. Çocuk bir öykünün çok iyi bilinen bir cümlesini tamamlamanın sağladığı tatmin duygusundan çok büyük zevk alır. Bu yüzden bunu yapabilmesi için elverişli bir ortam olması yararlı olacaktır.

Çocuklara Kitap Okuma Alışkanlığını Kazandırmak İçin Anne Babaların Uygulaması Gereken Yöntemler


Çocuklara Kitap Okuma Alışkanlığını KazandırmakBİRLİKTE OKUMA: Ana-babayla birlikte okuma, çocuğu okumaya katılmaya özendirir.

KİTAPLAR HAKKINDA KONUŞMA: Öykü ve resimler hakkında konuşmak. Çocuklar sorular sorar veya bildikleri sözcükleri göstererek ya da resimlerden söz ederek okumanızı bölerlerse, bu o konuda fazla bilgi edinmek istediğine işarettir. 3-4 yaşlarındaki çocuk için kitap, yetişkinle arasında kurulan bir sohbet aracıdır.

Bir yandan çocuğun kelime dağarcığı zenginleşirken, bir yandan da ona, bazı zihinsel kavramları anlama fırsatı verilmiş olur.

YENİDEN OKUMA: Çocuklar, çok iyi bildikleri kitapları okutmaktan zevk alırlar. Çok sevdikleri kitapları yeniden okumayı sürdürmeniz oldukça önemlidir. Onları, bildikleri kitaplarda yer alan sözcüklere ve harflere daha dikkatli bakmaya özendire bilirsiniz.

OKUNAN KİTAPLARLA YENİDEN BULUŞMA: Çocuklar okula başlayıp kendi kendilerine okuyabilir olduktan sonra bile, iyi bildikleri bir kitabı sık oranda okumayı hala isteyebilirler. Bu, okuma açısından yerlerinde saydıkları anlamına gelmez. Küçük yaştaki çocuklar, bir kitabı birkaç kez dinleyerek bir öyküyü o kadar iyi öğrenirler ki onu kendi sözcükleriyle yeniden anlatabilirler. Çocuklar, zaman zaman kitabın dilini kullanarak öyküyü canlandırmaktan da büyük zevk alabilirler. Tüm bunlar, onların hayal gücünün ne kadar geniş olduğunu bize göstermektedir.



Paylaş:

Çocuk İstismarı


In , , , , , , , , ,  

ÇOCUK İSTİSMARI

Çocuk istismarı fiziksel istismar, cinsel istismar, duygusal istismar ve ihmal olmak üzere dört başlık altında toplanmıştır.


Çocuk istismarı ancak son 20-30 yıldır dünya gündemine gelebilmiştir. Çocuğun kötüye kullanımı insanlık tarihinin her döneminde rastlanan bir gerçektir. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Arap kabilelerinden sanayi toplumunda çocukları gücünün üstünde ve dayanılmaz şartlarda tehlikeli işlerde çalıştıran batılı toplumlara kadar her toplumda çocuk istismarı görülmüş ancak çeşitli nedenlerle bunlar su yüzüne çıkamamıştır. Çocuk istismarı daha çocuk anne karnında iken başlamakta hak olan hayat hakkında kürtajla son verilmektedir.

Yapılan araştırmalar çocuk istismarının tüm dünyada tahmin edilmeyecek derecede yüksek olduğunu bildirmektedir. Amerika’da 1985 yılı içinde yaklaşık 1.5 milyon çocuğun istismara uğradığı istatistik raporlarında bildirilmiştir. Aynı yıl 5.000 çocuğun çeşitli tacizler nedeniyle hayatını kaybettiği ve bu çocukların ortalama yaşlarının 2.5 olduğu rapor edilmiştir. Bu sayı gün geçtikçe artmaktadır. Kendi toplumumuzda sistemli araştırmalar yetersiz olsa bile klinik gözlemler çocuk istismarının hiç de azımsanmayacak boyutlara ulaştığı gerçeğini açıkça göstermektedir.

Çocuklara yönelik cinsel saldırıları anlatan ilk adli tıp kitabı 1857’de yazılmıştır. Travma ile psikolojik hastalık arasındaki ilişki 19. Yüzyılın son 20 yılında tam olarak anlaşılmaya başlamıştır. Travma bozukluğunun daha fazla sıklıkla ev içi şiddet ve cinsel tacize bağlı olduğunu fark etmek için 1970-80’li yıllara kadar beklemek gerekmiş, kadınların daha çok etkilendiği aile içi şiddet gözden kaçmıştır. Çünkü şiddet kişilerin özel hayatında yaşanıyordu; bu nedenle gizlemek de, baskı ile gizlenmesini sağlamak da kolay olmuştu.

ÇOCUKLUK ÇAĞI İSTİSMARLARI

Çocuk İstismarı

FİZİKSEL İSTİSMAR

Fiziksel istismar çocuğun bedenine kendisinden büyük bir kişi tarafından sağlığını bozacak ve yaralanma oluşturacak şekilde zarar verilmesi demektir. Fiziksel istismar genellikle ebeveyn ya da çocuğa bakım veren başka bir kişi tarafından uygulanır.

Fiziksel istismar, dövmeden bıçakla yaralanmaya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alır. Bağlama, bir odaya ya da dolaba kapama gibi yöntemler de fiziksel istismar sayılır. İnsanlar niçin çocuklara ya da çocuklarına karşı şiddet kullanırlar? Çocuğa uygulanan şiddetin temelinde şiddet uygulayan kişinin kendi ruhsal sorunu yatar. Tabii ki bu sosyal etkenleri göz ardı etmeliyiz anlamı taşır. Kendileri fiziksel şiddet uygulayan ebeveynlerin büyük bölümünün küçüklüğünde fiziksel şiddete maruz kaldığı bir gerçektir.

CİNSEL İSTİSMAR

Çocuğun kendisinden büyük bir kişi tarafından cinsel obje olarak kullanılmasına cinsel istismar adı verilir. Cinsel istismar çocuğu cinsel ilişkiye girmeye zorlamaktan cinsel amaçlı öpme, okşama gibi davranışlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Çocukların pornografik yayınlarda kullanılması da bir çeşit cinsel istismardır.

Cinsel istismarın aile içinde olmasına ensest adı verilir. Aile içi cinsel istismar genellikle uzun süre devam eder. Aynı ortamı paylaşma nedeniyle çocuk her an tacize uğrama riski altındadır.
1980’li yılların başında özellikle ensest üzerine yayınlanan kitaplar geniş yankılar uyandırmış ve tüm bu çalışmalar sonucu tecavüz, dayak ve savaş deneyiminin aynı sendroma yol açtığı fark edilmiştir. Cinsel istismara uğrama yaşı fiziksel istismara göre biraz daha geçtir. Cinsel istismara genellikle 6-7 yaşlarından büyük çocuklar uğramaktadır. Ergenlik dönemi cinsel istismarın en sık yaşandığı dönemdir. Kız çocukları erkek çocuklarına oranla daha fazla risk altındadır.

Amerika’da yapılan araştırmalarda kadınların %19 erkeklerin ise %9’unun çocukluk ya da ergenlik dönemlerinde zedeleyici bir cinsel deneyime maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Yine İngiltere’de çocukların %1’inin cinsel tecavüze uğradığı bildirilmiştir. Ülkemizde bu konuyla ilgili araştırmalar az olsa da, bu tür yaşantıları olan hastalarla ilgilenen psikiyatristler tabu halinde bulunan bu durumun yurdumuzda da hiç de ender olmadığını bildirmektedir.

Cinsel taciz ile fiziksel taciz bir arada görülebilir. Cinsel tacizde bulunan kişi aynı zamanda onu döver, hırpalar ve zarar verir. Dövme ve işkencenin olduğu tacizlerde çocuk başına gelenlerden dolayı yoğun korku içindedir. Başına gelebileceklerden korkması nedeniyle tacizi başkalarına anlatmaktan kaçınır. Kimsenin kendisine inanmayacağı düşüncesiyle çocuğun tacizi gizli tutmasına neden olur. Anne ve babalar çocuklarından gelen bu şekilde ima ve uyarıları dikkate almalı, gerçeği öğrenme çabasına girmelidirler. Yoksa, ‘’O böyle şey yapmaz’’ , ‘’ Aman canım böyle şey olur mu’’ şeklinde yaklaşımlar çocuğun tacizine göz yummamız anlamına gelir.

DUYGUSAL İSTİSMAR

Birçok anne ve babanın çocuklarını devamlı eleştirdiklerini hatta zaman zaman onu aşağılayıcı sözler söylediklerini biliriz. Çocuğa sürekli şekilde reddedici, yıldırıcı, kötü yola teşvik edici, aşağılayıcı ve aldırmaz bir yaklaşımda bulunmaya duygusal istismar denir.
Duygusal istismar sayılabilecek bazı yaklaşımlar;

duygusal istismar

  • Çocuğun devamlı aşağılayıcı, küçük düşürücü söz ve davranışlara maruz kalması
  • Çocuğun günah keçisi gibi muamele görmesi
  • Çocuğun söylemediği sözlerden dolayı suçlanması ve iftiraya maruz kalması
  • Anne- baba tarafından çocuğun öpme, dokunma gibi eylemlerin yasaklanması
  • Anne babanın çocuğu disipline etmek için dayak veya evden atma ile tehdit edilmesi.
  •  Anne babanın çocuğu saldırganlık ve şiddete teşvik etmesi.
  • Çocuğun aile içi etkinliklerine alınmaması, yok sayılması
  • Çocuğun yardıma çok ihtiyaç duyduğu dönemlerde anne babanın ilgisizliği ve umursamazlığı
  • Anne babanın arkadaş ilişkilerine, kendilerinden başka kişiler ile ilişkilerine aşırı sınır getirilmesi.


İHMAL

İhmal çocuğa bedensel ve duygusal olarak gerekli bakım ve ilginin sağlanmaması demektir. Çocuğun beslenme, güvenlik ve gerektiğinde tıbbi bakımı gibi doğal ihtiyaçlarının karşılanması ile sevgi, ilgi ve destek görmesi bedensel ve ruhsal gelişimi için vazgeçilmezdir.

Anne ve baba çocuğunun bakımı ile sorumlu kişilerdir. Çocuk belli bir yaşa kadar beslenmesi, giyinmesi, tehlikeye karşı korunması için mutlaka büyük bir insandan yardım görmek zorundadır. Bu bakımı verecek birinin olmaması ya da anne babanın bu gereksinimleri karşılayamaması durumunda ihmalden söz edebiliriz. Eğitim almak da çocuğun temel gereksinimlerinden biridir. Eğitim yaşı geldiği halde çocuğun gerekli eğitimi alamaması çocuğun ihmali olarak değerlendirilir.

Çocuğun sevilme, şevkat ve ilgi görme gibi duygusal ihtiyaçları da vardır. Çocuğa bakım veren kişi ya da kişilerin çocuğun bu duygusal ihtiyaçlarını gidermeleri gerekir. Sevilmeyen, şevkat ve ilgi gösterilemeyen çocuklar ihmale maruz kalmış olurlar. İhmale uğrayan çocukların büyük çoğunluğunda, ileri dönemlerde çeşitli ruhsal sorunlar gelişecektir. Çocuğunu ihmal eden anne ve babaların önemli bir kısmında ruhsal sorunların varlığı bilinmektedir.

SAKINCALI TERBİYE

  • Dayak atma
  • Sürekli bağırma, aşağılama, hor görme ve beddua etme
  • Başkalarının yanında çocuğu küçük düşürücü söz ve davranışlar
  • Çocuğu onu bırakma ve terk etmeyle tehdit etme
  • Sürekli mahrum etme cezası uygulama
  • Altından kalkamayacağı bir işi yükleme
  • İşlemediği suçtan dolayı cezalandırma
  • Çocuğun arkadaşlarıyla ilişkisini yasaklama


Paylaş: