MASALLARIN ÇOCUKLARA KATTIKLARI

Masalların Çocuklara Kattıkları

1) Masal nedir?

2) Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

3) Masallar ve çocuk gelişimine etkileri

MASAL NEDİR?

Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk hikâyelerine masal denir.

Çoğunlukla çocuklar istediği için ve uykuya daha rahat dalabilmeleri için anne ve babalar çocuklarına masallar anlatırlar. Çocuklarımıza anlattığımız bu masalların uyku getirmenin dışında o kadar çok faydası vardır ki aslında…

Masallar sayesinde çocuklarımıza yol göstermiş oluruz. Masal anlatarak her şeyden önce çocuğunuzla birlikte verimli vakit geçirmiş oluyorsunuz. Çalışan anne ve babalar için yatmadan önce çocuğuna masal anlatmak paha biçilemez bir birliktelik zamanıdır.

Masal anlatarak çocuğunuzun iyi bir dinleyici olmasını sağlayabilirsiniz. Dikkat problemi olan çocuklar masallarla, daha iyi bir dinleyici olabilirler.

Masal anlatarak çocuğunuzun kelime dağarcığına birçok kelime ekleyebilirsiniz. Çocuğunuzun yaptığı hataları düzeltmek için ve vermek istediğiniz olumlu mesajları uygun bir dille anlatabilmek için, ona masallar anlatabilirsiniz.

Yalnızca var olan masalları değil aynı zamanda kendiniz de masallar üretebilirsiniz. Bu sayede günümüzde karşılaşabileceği tehlikeli durumlar karşısında nasıl davranması gerektiğini çocuğunuza benimsetebilirsiniz.

Çocuğunuza masal anlatırken zaman zaman duraksayarak masaldaki kahramanın ne yapması gerektiğini konuşabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun problem çözme becerisine katkıda bulunmuş olursunuz.

Çocuğun yaşı büyüdükçe masalı anlatmanın haricinde bir kitaptan okuyarak, kitaba olan ilgisinin artmasına yardımcı olabilirsiniz. Özellikle küçük çocuklar için üretilmiş resimli masal kitapları çocuk henüz okuyamasa da kitap sevgisinin kazanılmasında büyük fayda sağlar.

Çocuğun yaşına uygun masal seçimi nasıl yapılır?

Anlatacağınız masalın çocuğun yaşına uygun olması gereklidir. Çünkü bazen korkutucu masallar çocuğunuzun yaşına uygun olmayabilir, ya da masaldaki karakter çocuğun ilgisini çekmeyebilir.

1 ile 3 yaş arasındaki çocuklar için eğlenceli masalları tercih etmelisiniz. Konu akıcı olmalı. Küçük çocuklar için en uygun olanı kısa ve akıcı kelime dağarcığının gelişmesine katkıda bulunabilecek masallardır. Kedi, köpeklerin bulunduğu kuşların konuştuğu masallar oldukça ilgilerini çeker.

3-4 yaş arasındaki çocuklar artık daha uzun masalları takip edebilirler. Bazı olumsuz durumların farkına varabilirler. Seçici davranarak bazı kahramanların bulunduğu küçük öğütler veren masallar anlatabilirsiniz.

4-5 yaşındaki çocuklar artık neyin gerçek neyin hayal olduğunun farkındadırlar. Bu yaş aralığındaki çocuklarınız masal dinlerken çok fazla soru sorarlar. Olumlu ve olumsuz durumların farkına vararak kendilerince çıkarımlarda bulunabilirler.

MASALLAR VE ÇOCUK GELİŞİMİNE ETKİLERİ

Genellikle kız çocuklar kız, erkek çocuklar erkek karakterlerle özdeşleşerek ilerideki kişiliklerinin temellerini atarlar. Kabaca 4-5 yaşına gelmiş bir çocuk masallarda anlatılan birçok olayın aslında gerçek olmadığını bilir. Zaten bu amaçla masallara başlarken söylenen ve ‘bir varmış bir yokmuş’ diye başlayan tekerlemelerin amacı da çocuklara bu mesajı vermektir.

Bunu yanı sıra masal anlatan kişinin de çocuğa zaman zaman olağanüstü olayların sadece masallarda olacağını söylemelerinde fayda vardır. Aslında çocukların masallardan almaları gereken şey onların hayal dünyasına hitap ederek, onların dünyasına girerek ki bu şekilde daha eğlenceli ve kolay öğrenirler, gerçekte nasıl biri olmaları gerektiğinin ipuçlarını vermektir.

Günümüzde yoğun iş tempoları nedeniyle anne babalar çocuklarına masal okumak için vakit bulamamaktan yakınmaktadırlar. Ayrıca çizgi filmlerin ve dizilerin hayatımıza girmesiyle birlikte çocuklar masal okumak yerine bu tip programları seyretmeye ağırlık vermektedir.

Üstelik çocukların bazen kendilerine hitap etmeyen dizi ve programları seyretmeleri veya şiddet içeren ve doğru mesajlar vermeyen çizgi filmleri izlemeleri henüz kişilikleri yeni gelişmekte olan bu çocukların yanlış figürlerle özdeşleşmesi sorununu gündeme getirmektedir. Örneğin 6 yaşında, şiddet içerikli davranışları nedeniyle değerlendirmem için getirilmiş bir çocuğun ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ şeklinde yönelttiğim soruya ‘Mafya babası’ cevabını vermesi hayli düşündürücüdür. Üstelik bu tip örneklere hiç azımsanamayacak sıklıkta rastlamaktayız.

“Masal dinlememiş çocuklar büyüdüklerinde kedi resmini bile cetvelle çizerler.”

CEMAL SÜREYYA

anne çocuk ilişkisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne çocuk ilişkisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


In , , , , , ,  

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?

   Boşanan çiftler, çoğu zaman birbirini kötüleme eğilimindedir. Hafta sonu kalmak üzere gittiği ayrıldığınız eşinizden dönen çocuğunuzu, olabildiğince tarafsız bir şekilde ve yorum yapmadan dinlemek olmalıdır.

Boşanma sonrası yapılması gerekenler nelerdir?


   Çocuğun velayetine sahip olan kişi, hangi koşulda olursa olsun, çocuğun ayrı olduğu yetişkini düzenli bir şekilde görebilmesi için gerekli çabayı göstermelidir. Çocuklar, her ne kadar isteksiz görünseler de, ayrı olduklarıyla buluştukları zaman genellikle mutlu olurlar.

   Bu gergin ortamdan her iki tarafın ailesi uzak tutulmalı, çocuğun anne yanındayken olabildiğince ev dışı "anne-çocuk" beraberliğini, baba yanındayken de "baba-çocuk" beraberliğini yaşamasına ortam hazırlanmalıdır.

   Her iki taraf, yaşam boyu çocuğun anne ve babası olacağının bilincinde, ilişkilerini uygarca sürdürebilmelidir. Boşanma gerekçeleri çocuğun önünde dile getirilerek, kendi haklılığı, diğerinin haksızlığı şeklinde çocuğu beyni yıkanmaya kalkışılmamalıdır. Aksi takdirde çocuk, gerçek duygularını yansıtmak yerine, her ikisini de memnun edecek rolleri oynamayı yeğler.

   Eski eşler arasındaki sürtüşme en aza indirilmeli, çocuğun önünde tartışma yapılmamalıdır. Zaman zaman bir araya gelindiğinde, çocuğu mutsuz kılacak bir ortam yaratmaktan kaçınılmalıdır.

Paylaş:

Kız Çocuğun Anne ile İlişkisi


In , , , , , ,  

Kız Çocuğu İle Anne Arasındaki İlişki Nasıl Olmalı ?


Anne İle Kızın Tatlı Rekabeti
Kız çocuğun anne ile çatışması 3-6 yaş arasını kapsayan döneme dayanır. Kız çocuğun anneye olan bağlılık ve yakınlığı yerini babaya karşı yakınlaşmaya bırakır çünkü anne onun için artık rakiptir. Bu dönemde anneye karşı kırıcı davranışlar ortaya çıkabilir. Kız çocukların babaya düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Babaların sıklıkla anneye ayıracak zamanı yokken, kızları için akan sular durabilir!

Bu dönem çocuğun cinsel kimliğinin kazanması açısından çok önemlidir. Anne çocuğun davranışlarını kişiselleştirilemez ve rekabete katılmazsa kız çocuk ile iyi bir ilişki oluşur. Anneyi taklit ederek babaya yakınlaşmaya çalışır. Rol model annedir.

Kız çocuğun anne ile çatışması Kızınızla rekabet tuzağına düşmeden, onunla arkadaş olmaya çalışın. Ancak arkadaş olacağım diye, anne olduğunuzu unutup ergen havalarına bürünmeniz de gerekmez. Anne-kız arasında nesil farkı vardır ve size iyi bir çözüm gibi görünen seçenekler ona saçma ya da işe yaramaz görünebilir. Dolayısıyla akıl vermek yerine, iyi bir dinleyici olun. Pek çok kere iyi bir dinleyiciye sıkıntısını anlatmak, çocuğun kendi çıkış yolunu bulmasına olanak sağlar. Her konuda sizinle konuşabileceği ve sıkıntıya düştüğünde yanında olacağınız güvencesini ona verin. Özellikle de cinsellik konusunda açık olun ve bu konuyu tabu ya da yasaklarla örtmektense, paylaşılabilir bir alan olarak sunun. Unutmayın, yasaklar ve cezalar insanı daha büyük yanlışlar yapmaya itebilir.

Sağlam bir ilişki ve iletişim, sizin için önemli olan değerleri kızınıza aktarmanıza yardımcı olur. Ona ders vermek yerine, kendi deneyimlerinizi ve hatıralarınızı paylaşabilirsiniz. Ancak bu, onun da sizin gibi hareket edeceği anlamına gelmez. Anne-babalar çocuklarına kendi değer ve doğrularını öğretebilir, ancak onların ne şekilde davranacağını veya hangi yoldan gideceklerini belirleyemezler. Aşırı kontrol etmeye çalıştığınız taktirde çocuğunuz sizden uzaklaşacaktır.

***Anne, kız için ilk aşktır. İkinci aşka geçiş yaptığında da ilk rakip haline dönüşür. Bu sebeple tüm ebeveyn çocuk kombinasyonlarında ki ilişkiler içinde en karmaşık doğaya sahip olanıdır. Kız annesi ile ilgili çatışmalar halindeyken, anne de kendi annesiyle olan çatışmalarını bu ilişkiye getirir.
anne kız ve 3 nesil ilişkisi

İlişkinin sağlıklı kurulmasını etkileyen en önemli faktör aşırı baskın, mükemmeliyetçi, beklentileri yüksek anneler... Her şeyin en iyi şekilde, kendi kurallarına uygun yapılmasını isterler. Aksi takdirde yaptığı tenkitlerle çocuğun ezilmesine neden olur. Çocuğun kendisini ifade etmesine izin vermez.

Aşırı koruyucu anneler de kız çocukla çatışmaların ortaya çıkmasına yol açar. Sürekli dış dünya tehlikelerle doludur ve kız çocuğunun bunlarla başa çıkamayacağı endişeleri içinde hareket eder. Evliliğinde ve hayatında problem yaşadıkça tüm dikkatini çocuğa yöneltir. Kendi annesiyle yaşadığı çatışmaları yansıtır. Bu durum dünyayı keşfetmeye ve öğrenmeye hevesli kız çocuğun anne ile yaşadığı çatışmaları artırır.

Anneler kızlarını korumak, ve hataya düşmelerini önlemek için nasihatlerde bulunur, kızlar ise annelerinin destek olmasını beklerken kendilerinin anlamadıklarını, eleştiride bulunduklarını düşünür. Durum böyleyken anlaşabilmek zor gibi gözükse de imkansız değildir.

Anneler ve kızları arasındaki uyuşmazlıklar günümüzde sıkça rastlanan bir durum. Peki, bu anlaşmazlıklar nasıl çözülür?


BİRBİRİNİZİ DİNLEYİN :  Dinlemek her zaman iyi bir çözüm yoludur. Karşılıklı olarak birbirinizi dinlemeyi bilmelisiniz. Bu sayede yanlış anlaşılmaların getirdiği tartışmalar ortadan kalkacaktır.

EMPATİ KURUN : Kendinizi kızınızın yerine koyup nasihatlerinizi bu şekilde verin.

AŞIRI KONTROLCÜ TAVIRLARLA YAKLAŞMAYIN: Amacınız kızınızı korumaya çalışmak olsa da, sadece sizin istediklerinizi yapmasını, sizin düşüncelerinize katılmasını beklemeyin.  Bazı şeyleri yaşayarak, yanlış yaparak öğrenmesine müsaade etmeli, sonucu her ne olursa olsun, yanında olmalısınız.

BİRBİRİNİZE DESTEK OLUN: Tavsiyelerinize uymazlık yapıp hata yaptıklarında çok fazla üstüne gitmeyin. Olan zaten olmuştur, bunu değiştiremezsiniz. Hata yaptığının zaten farkına varacaktır. Onu daha önce uyardığınızı, eğer sözünüzü dinleseydi bu sonuçların olmayacağını, yine de ona destek olduğunuzu söyleyin. Ona, her şeye rağmen sırtını dayayabileceği bir anneye sahip olduğunu hissettirin. Anne çocuğuna destek vererek hayatı keşfetmesi için cesaretlendirmeli, çocuğun karar verme yetisini geliştirmeli.

BAŞKALARINI ÖRNEK GÖSTERMEYİN: Örnek gösterilmesini sadece kızlar değil, aslında hiç kimse istemez. Empati kurmanız gereken konulardan biri de budur. Eşinizin size başkalarını örnek göstermesinden hoşlanmayacağınız gibi siz de kızınıza bunu yapmaktan kaçınmaya çalışın.                     
**Anne-kız çocuk arasındaki ilişkisin de annenin tutumuna göre kız çocuk ya pasif, hata yapmaktan korkan, içe kapanık bir kişilik geliştirir ya da talepkar, inatçı, benmerkezci davranışlar içine girer.

Saatler süren ‘anne kız muhabbetini inceleyen Tannen’ın incelediği ikililer için ilk tespiti, ‘fazla yakınlığın’ sorunlara sebep olduğu yönünde. Tannen, basit olayların vahim yanlış anlaşılmalara ve kavgalara neden sebep olduğunu, “Çok yakın olduğunuzdan dolayı diğerinin sinirini bozma ihtimaliniz daha yüksek” diye açıklıyor.

SAÇ, KIYAFET VE KİLO


Tannen’ın iddialarından bir diğeri de anne-kızlar arasında en çok konuşulan konuların başında saç, kilo ve kıyafetin gelmesi. Bu ‘üç büyük’ hakkında geçen tartışmalar ise farklı noktalardan kaynaklanıyor. Tannen’ın ilk argümanı, kadınların dış görünüşlerindeki alternatiflerin erkeklere kıyasla çok daha fazla olması. Bu da annelerin tavsiyelerinin ‘sınırlarını’ biraz genişletebiliyor.

Hangi sıklıkla bir kadına bakıp ‘Eğer şöyle olsaydı daha iyi görünürdü’ diye düşünüyorsunuz. Uzun, kısa, kıvırcık, düz, arkaya yatırılmış, boyalı, boyasız… Sonsuza kadar sayabilirsiniz” diyen Tannen, kızlarını daha iyi görmek isteyen annelerin de aynı sebeple kızlarının dış görünüşleri hakkında çok fazla yorumda bulunduğunu düşünüyor. Ancak ‘Saçına biraz ışıltı versen daha iyi olur sanki’ diyen bir anneyi kızı ‘Annem saçımın çirkin olduğunu düşünüyor’ diye algılayabiliyor. 

ONA KENDİ HAYALLERİNİZİ YÜKLEMEYİN


Gerçekleştiremediğiniz hayalleri kızınızın gerçekleştirmesini beklemeyin. Onun kendi hayallerini kurma ve peşinden gitme özgürlüğü olsun. Kız veya erkek fark etmez, ancak aynı cinsiyetten olduğu için kızlar bu duruma daha sık maruz kalıyorlar. Oysa çocuklar, annelerinin uzantısı değildirler. Sizin yolunuzu seçmek, kızınızın sizden ayrı bir birey olmasını güçleştirir.

 Beklentileriniz gerçekleştirememek ilişkinizi zedeleyebilir. Hayatın her birey için getirdiği onca yük varken; bir de anne-babanın gerçekleştiremediği hayallerin yükünü taşımak çocuğa haksızlık olur.

Kendine güvenli, ayakları yere basan, güçlü bir kız çocuğu yetiştirmek için; her şeyden önce ona inanın, güvenin ve daima destekleyici olun. Sadece başarılarında değil, başarısızlıklarında da yanında olduğunuzu hissettirin. Kadınlar üzerinde toplumsal baskıların halen çok yoğun olduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeğini göz ardı etmeden; kızınızın engeller ve baskılar altında ezilmeden yola devam etmesi için onu cesaretlendirin.



Paylaş:

Boşanma Sürecinin Çocuğa Etkisi


In , , , ,  

Boşanma sürecinde çocuğu strese iten nedenler

  1. Aile içi düzenin değişmesi kaygısı: Çocukların en büyük korkularından biri değişimdir. Bu değişim içerisinde belki bazı yakın akraba veya arkadaşlarıyla görüşmeleri engellenecektir.
  2. Bağlılığın kaybı: Değişik yatak odasına sahip olmak, babayı ve/veya kardeşi sadece haftada bir gün görebilmek gibi.
  3. Terk edilme korkusu: Yaşananları sorumlusu olarak kendilerini görüp suçluluk duyabilir, kendilerini sevgisiz ve güvensiz hissedebilirler. Bakımlarını kimin üstleneceği, hatta okuldan kimin alacağı onlar için kaygı konusudur. Arkadaşlarının nasıl bir tepki gösterecekleri yolundaki düşünceleri bile onları kaygılandırabilir.
  4. Ana-baba arasında olası düşmanlık: Ana-baba arasındaki gerginlik ve tartışmalar, çocuğun kendisini sinirli ve yalnız hissetmesine sebep olur. 

Boşanma sürecinde nelere dikkat edilmelidir? 


  1. Alınan boşanma kararı çocuğa, anne ve babanın her ikisi tarafından anlatılmalı, ne gibi değişiklikler olacağı konusunda bilgilendirilmelidir. "Ayrılmanın sana olan sevgimle hiçbir ilgisi yok. Ayrılıyorum, çünkü biz artık geçinemiyoruz. Tıpkı senin bazı arkadaşlarınla çok görüşmene karşılık, bazılarıyla daha az görüştüğün gibi. Biz de annenle (babanla) bundan sonra daha az görüşeceğiz. Ben seni her zamankinden daha çok seviyorum ve hep seveceğim. Bir tek şey hiç değişmez. Annen her zaman annen, baban her zaman baban olacaktır."
  2. Boşanmanın hemen ardından kent veya ev değiştirme, bakıcı değiştirme, yeni bir evlilik gibi yaşam değişiklikleri ertelenmelidir. Özellikle yeni bir evlilikle ilgili girişim, aradan bir yıl geçmeden, boşanma kesinlik kazanmadan başlatılmamalıdır. Çocuğun boşanmadan önceki mekanında yaşamaya devam etmesi ve aynı okula gitmesi daha uygundur.
  3. Çocuktan ayrı kalacak eş, evden kademeli olarak ayrılmalıdır.
  4. Eşler, boşanmanın çocuk üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin yanında, kendi yaşadıkları olumsuz duyguları göz ardı etmemeli, gerekirse profesyonel yardım almalıdır.


Paylaş:

Çocuğun Hayatında Anne ve Baba Rolü


In , , , , , , ,  


Anne Babanın Çocuğun Yaşamındaki Yeri ve Önemi

  1. Annenin çocuğun yaşamındaki yeri
  2. Çalışan anne yetersiz anne midir?
  3. Babanın çocuğun yaşamındaki yeri.

Annenin çocuğun yaşamındaki yeri


Annenin çocuğun yaşamındaki yeri      Bebeklik çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besinlerin ya da yapılan sevgi gösterilerinin niceliğine değil, daha çok anne-çocuk ilişkisinin niteliğine bağlıdır. Yaşamın ilk yılında çocukla kurulan duygusal iletişim, çocukta güven ya da güvensizlik duygularının oluşumuna neden olur.

     Bebek ile annesi arasındaki ilişkiden doğan güven duygusu, çocuğun gelecekte kuracağı bireyler arası ilişkilerinin temelini oluşturur.

Anne Yaklaşımları :


1)    Duyarlı anne :  Bebekten gelen işaretlere ve iletişim simgelerine olumlu tepki verir.

2)  Kabul eden anne: Çocuğuna bakma ve ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu genellikle üstlenir. Ara sıra sinirlilik belirtileri gösterir.

3)  İşbirliği eğilimli anne: Çocuğun özerkliğine saygı duyar. Mücadeleci anne ise; çocuğun o andaki ruh alini dikkate almadan, kendi arzularını ona zorla benimsetmeye çalışır. Annenin isteklerinin aşırılığı karşısında başarısızlığa uğrayan çocuk, bir yandan kendi gözünde de değersizleşirken, öte yandan cesareti kırıldığı için, başarı için çaba göstermez.

4) Erişilebilir-ulaşılabilir anne: Çocuğun iletişim girişimlerini tanır ve belli uzaklıktan da bunları fark eder, dolayısıyla dikkati kolaylıkla çocuğa çevrilir.

***Annenin kişisel yaşamı iyi gittiğinde, çocuğuyla çok daha iyi bir ilişki içine girer. Anne icra ettiği mesleğinde mutlu ve her şey yolunda ise veya eşiyle ilişkisinde herhangi bir problem yok ve mutlu ise çocuğa karşı tutumu da olumludur. Buna karşılık anne bir şeylerden endişe duyduğunda, çocuğun hareketleri daha fazla canını sıkacaktır.

***Babanın "dolaylı görevlerinden biri" de sıcak anne-çocuk ilişkisinin zeminini hazırlayabilmektir. Yapılan bazı araştırmalara göre, böyle bir ilişkinin gerisinde, "destekleyen baba" faktörünün olduğu görülmektedir.

Eğer baba, sorumluluklarının bilincinde bir bireyse, bu durum annenin rahatlamasına ve çocuğuyla sıcak ilişkiler geliştirmesine sebep olur.

Sonuç olarak, mutlu ve doyumlu çocuklar yetiştirebilmek için, öncelikle annenin mutlu ve doyumlu bir birey olması gerekir.

Çalışan anne yetersiz anne midir?

Çalışan anne yetersiz anne midirÇalışmayan ve çocuğunu ayak bağı gibi gören anneyle kıyasla, ‘’çalışan, fakat zamanını doğru ve kaliteli kullanan’’ anneyi tercih etmekteyim.

  Çalışan annenin, zamanını doğru kullandığı takdirde yetersizliği söz konusu değildir.

 Önemli olan " çok zamanın" değil, "kaliteli zamanın" birlikte geçirilmesidir.
Anne, 2.5 yaşından itibaren çocuğu haftada bir veya iki gün bir anaokulunun oyun grubuna, kendisi de kurumda kalmak koşuluyla iki saatlik bir süre için götürebilir.3 yaşından itibaren yarım günlük kurumda okul öncesi eğitim izleyebilir. Ardından okul çağına kadar izlenecek tam günlük "okul öncesi eğitim" programı, çocuğu okula hazırlar.

Babanın çocuğun yaşamındaki yeri

Babanın çocuğun yaşamındaki yeri
   Babanın bebeğe bağlanması, anneye öz bağlılıktan o kadar da farklı değildir. Bununla birlikte, babaya özgü bağlılık, annelerin bağlılığından çoğu kez daha düşük bir yoğunlukta gibidir. Baba, hem eşine hem de çocuğuna karşı koruyucu bir yaklaşım içerisinde olmasına karşın, çocuğun beslenme, bakım sorumluluğunu anneden daha az üstlenir.


  Baba, bebeğiyle süre olarak daha az zaman geçirse bile burada önemli olan, annede olduğu gibi, geçirilen sürenin ne kadar olduğundan çok, sürenin nasıl geçirildiğidir. Etkileşimin kalitesi süreden daha önemlidir.

 Bebek ağlamaya başladığında, "kodu" çözüp mesajı alan, ağlama nedenini belirleyen kişi, baba değil, annedir. Bebek stres durumlarında, babadan çok anneyi tercih etmektedir. Bütün bunların yanında baba, çocuğu, yoğun yaşanan anne-çocuk bağlılığından koparıp onun ‘’dış dünyaya açılmasını’’ sağlayan kişidir.

    Yeni doğan için anne, kendi bedeninin uzantısıdır. Çocuk babayı kendinden farklı olarak algılar, anne ise daha çok kendisine benzeyendir. Babayla yaşana ilişki, ileriki yıllarda, erkek ve kız çocukların cinsel kimliklerine karşı olumlu bir tutum kazanmalarında önemli bir etkendir.

    Baba, çocuğun "sosyal gelişiminde" ve "öz güvenin" kazanılmasında, önemli bir etkiye sahiptir.

    Babalarıyla yeterince birlikte olamayan, dolayısıyla "özdeşleşme" sürecini yeterince yaşayamayan çocukların "cinsel kimlik" geliştirirken baba modelinden mahrum büyümeleri, bu konuda olumsuz bir etken olarak dikkatimizi çeker. Böyle durumlarda, nadiren erkek çocuğun "özdeşim modeli" olarak anneyi almasından dolayı "cinsel kimlik sapması" yaşadığı, kendisini  anneyle özdeşleştirerek, zaman zaman annesinin makyaj malzemesini kullandığı ve onun davranışlarını taklit ettiğini, gösteren örneklerimiz bulunmaktadır. "Güven supabı" olarak değerlendirildiğinden, yokluğu durumunda çocukta, bazı korkulara, güvensizlik belirtilerine rastlanabilir.

SPELKE VE ARKADAŞLARI ( 1973’ te ) : En güvenli çocukların, babalarıyla en çok ilişki kuran çocuklar olduğunu saptamıştır.

     Erken gelişim yıllarından itibaren çocuklarıyla ‘’tensel temas’’ içesinde olan, onları kucaklayan babaların, çocuklarının ilerideki okul başarılarını olumlu etkiledikleri saptanmıştır.


ÖNERİ:  Emre Kongar’ın Kızlarıma Mektuplar adlı kitabı ‘’Babanın çocuğun yaşamındaki yeri’’ hakkında çok güzel örnekler vermekte.
Paylaş: