Bebeklik
çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besinlerin ya
da yapılan sevgi gösterilerinin niceliğine değil, daha çok
anne-çocuk ilişkisinin niteliğine bağlıdır. Yaşamın ilk yılında
çocukla kurulan
duygusal iletişim,
çocukta güven ya da güvensizlik duygularının oluşumuna neden olur.
Bebek ile annesi arasındaki ilişkiden doğan
güven duygusu, çocuğun gelecekte kuracağı bireyler arası
ilişkilerinin temelini oluşturur.
Anne Yaklaşımları :
1) Duyarlı anne : Bebekten gelen işaretlere ve iletişim simgelerine olumlu tepki
verir.
2) Kabul eden anne: Çocuğuna
bakma ve ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu genellikle üstlenir. Ara sıra
sinirlilik belirtileri gösterir.
3) İşbirliği eğilimli anne: Çocuğun
özerkliğine saygı duyar. Mücadeleci anne
ise; çocuğun o andaki ruh alini dikkate almadan, kendi arzularını ona zorla
benimsetmeye çalışır. Annenin isteklerinin aşırılığı karşısında başarısızlığa
uğrayan çocuk, bir yandan kendi gözünde de değersizleşirken, öte yandan
cesareti kırıldığı için, başarı için çaba göstermez.
4) Erişilebilir-ulaşılabilir anne: Çocuğun iletişim girişimlerini tanır ve belli
uzaklıktan da bunları fark eder, dolayısıyla dikkati kolaylıkla çocuğa
çevrilir.
***Annenin kişisel yaşamı iyi gittiğinde, çocuğuyla çok daha iyi bir ilişki içine
girer. Anne icra ettiği mesleğinde mutlu ve her şey yolunda ise veya eşiyle
ilişkisinde herhangi bir problem yok ve mutlu ise çocuğa karşı tutumu da
olumludur. Buna karşılık anne bir şeylerden endişe duyduğunda, çocuğun
hareketleri daha fazla canını sıkacaktır.
***Babanın "dolaylı görevlerinden biri" de sıcak anne-çocuk ilişkisinin zeminini hazırlayabilmektir. Yapılan bazı
araştırmalara göre, böyle bir ilişkinin gerisinde, "destekleyen baba" faktörünün olduğu görülmektedir.
Eğer baba, sorumluluklarının bilincinde bir bireyse, bu durum annenin
rahatlamasına ve çocuğuyla sıcak ilişkiler geliştirmesine sebep olur.
Sonuç olarak, mutlu ve doyumlu
çocuklar yetiştirebilmek için, öncelikle annenin mutlu ve doyumlu bir birey
olması gerekir.
Çalışmayan ve çocuğunu ayak bağı gibi gören anneyle kıyasla,
‘’çalışan, fakat zamanını doğru ve kaliteli kullanan’’ anneyi tercih
etmekteyim.
Çalışan annenin, zamanını doğru kullandığı takdirde yetersizliği söz
konusu değildir.
Önemli olan " çok zamanın" değil, "kaliteli zamanın" birlikte geçirilmesidir.
Anne, 2.5 yaşından itibaren çocuğu haftada bir veya iki gün bir
anaokulunun oyun grubuna, kendisi de kurumda kalmak koşuluyla iki saatlik bir
süre için götürebilir.3 yaşından itibaren yarım günlük kurumda okul öncesi eğitim izleyebilir. Ardından
okul çağına kadar izlenecek tam günlük "okul öncesi
eğitim" programı, çocuğu okula hazırlar.
Babanın
bebeğe bağlanması, anneye öz
bağlılıktan o kadar da farklı
değildir. Bununla birlikte,
babaya özgü
bağlılık, annelerin bağlılığından çoğu kez daha düşük bir yoğunlukta
gibidir. Baba, hem eşine hem de çocuğuna karşı
koruyucu bir yaklaşım içerisinde olmasına karşın, çocuğun beslenme,
bakım sorumluluğunu anneden daha az üstlenir.
gü
Baba, bebeğiyle süre olarak daha
az zaman geçirse bile burada önemli olan, annede olduğu gibi, geçirilen sürenin
ne kadar olduğundan çok, sürenin nasıl geçirildiğidir. Etkileşimin kalitesi süreden daha önemlidir.
Bebek ağlamaya başladığında, "kodu" çözüp mesajı alan, ağlama
nedenini belirleyen kişi, baba değil, annedir. Bebek stres durumlarında,
babadan çok anneyi tercih etmektedir. Bütün bunların yanında baba, çocuğu,
yoğun yaşanan anne-çocuk bağlılığından koparıp onun ‘’dış dünyaya açılmasını’’
sağlayan kişidir.
Yeni doğan için anne, kendi bedeninin uzantısıdır. Çocuk babayı
kendinden farklı olarak algılar, anne ise daha çok kendisine benzeyendir.
Babayla yaşana ilişki, ileriki yıllarda, erkek ve kız çocukların cinsel kimliklerine karşı olumlu bir
tutum kazanmalarında önemli bir etkendir.
Baba, çocuğun "sosyal gelişiminde" ve "öz güvenin" kazanılmasında, önemli bir
etkiye sahiptir.
Babalarıyla yeterince birlikte
olamayan, dolayısıyla "özdeşleşme"
sürecini yeterince yaşayamayan çocukların "cinsel
kimlik" geliştirirken baba
modelinden mahrum büyümeleri, bu konuda olumsuz bir etken olarak
dikkatimizi çeker. Böyle durumlarda, nadiren erkek çocuğun "özdeşim modeli" olarak anneyi
almasından dolayı "cinsel kimlik
sapması" yaşadığı, kendisini
anneyle özdeşleştirerek, zaman zaman annesinin makyaj malzemesini
kullandığı ve onun davranışlarını taklit ettiğini, gösteren örneklerimiz
bulunmaktadır. "Güven supabı" olarak
değerlendirildiğinden, yokluğu durumunda çocukta, bazı korkulara, güvensizlik
belirtilerine rastlanabilir.
SPELKE VE ARKADAŞLARI ( 1973’ te ) :
En güvenli çocukların, babalarıyla en çok ilişki kuran çocuklar olduğunu
saptamıştır.
Erken gelişim yıllarından
itibaren çocuklarıyla ‘’tensel temas’’
içesinde olan, onları kucaklayan babaların, çocuklarının ilerideki okul başarılarını olumlu etkiledikleri
saptanmıştır.
ÖNERİ: Emre Kongar’ın Kızlarıma Mektuplar adlı kitabı
‘’Babanın çocuğun yaşamındaki yeri’’ hakkında çok güzel örnekler vermekte.